ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

“İklim krizine dayanıklı türlerimizi korumamız gerekir”

Yayınlanma Tarihi: 14 Mayıs 2025
“İklim krizine dayanıklı türlerimizi korumamız gerekir”

Prof. Dr. Necmi Aksoy, Nisan ayında Düzce Üniversitesi’nde “Anadolu Ağaçları ve Çalıları” adlı bir sergi organize etti. Düzce Üniversitesi, Süs ve Tıbbi Bitkiler Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi ile Kariyer Geliştirme ve Mezun İzleme Uygulama Araştırma Merkezi iş birliğinde “Bağ, Bahçe, Çiçek Konferansları” çerçevesinde Düzce Üniversitesi Süs ve Tıbbi Bitkiler Botanik Bahçesi “Botanik ve Doğa Müzesi’nde” gerçekleştirilen sergi, Anadolu’nun hem kültürel hem de genetik çeşitliliğini yansıtan ağaç ve çalı türlerini tanıtıyor.

Röportaj: Azra Çelik Gökdan (Gönüllü İletişim Ekibi)

Anadolu’nun Gen Kaynağı olan Ağaçlar

Denizli’nin bereketli topraklarında, Menderes’in suladığı çayırlarda başlayan bir doğa yolculuğu… Orman mühendisi, botanikçi ve doğa korumacı Prof. Dr. Necmi Aksoy’un çocukluk yıllarında başlayan merakı, onu Türkiye’nin dört bir yanında flora ve ekosistemler üzerine iz süren bir araştırmacıya dönüştürdü. Akademik çalışmalarının yanı sıra, doğa koruma alanında WWF gibi kuruluşlarla da çalışmalar yapan. Buğday Hareketi’nin kurucusu Victor Ananias ile tanışmasının ardından biyoçeşitliliğe, kültüre dayalı mirasa dair paylaşımları, tartışmaları ile botaniğe olan ilgisi devam eden Necmi Aksoy, Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi ve Süs ve Tıbbi Bitkiler Üretim Uygulama ve Araştırma Merkezi’nde akademik çalışmalarına devam ediyor.

Prof. Dr. Necmi Aksoy ile Bağ, Bahçe, Çiçek Konferansları kapsamında düzenlenen Anadolu’nun Ağaçları ve Çalıları sergisini, Türkiye florasının zenginliğini ve bu zenginliği korumanın yollarını konuştuk.

“Anadolu Ağaçlar ve Çalıları Sergisi”nin amacı nedir?

Bu serginin amacı, Anadolu’nun zengin ağaç ve çalı türlerine dikkat çekmek. Bu türlerin çoğu hem endemik hem de iklim krizine karşı dayanıklı. Sergiyle, bu canlı mirasa dair farkındalığı artırmayı hedefliyoruz.

İstanbul’a mastır ve doktora için geldiğimde, Düzce’nin Elmacık Dağları’ndaki bitki türlerini inceledim. Batı Karadeniz bölgesi, odunsu ve karışık orman türleri açısından oldukça zengin bir bölge. Biz de bu çeşitliliği, eğitimlerimizde ve araştırmalarımızda hep gündeme getirdik. Örneğin, Türkiye’de yaklaşık 12 bin bitki taksonu var, 10 bin türe ait ve bunlardan yaklaşık 870 tanesi ağaç ve çalı formunda. Bu da oldukça büyük bir çeşitlilik. Bizim Akdeniz ekosistemine sahip olmamız ve geçiş bölgesinde yer almamız, bu zengin odunsu floraya sahip olmamızı sağlıyor. Yaklaşık 186’ya yakın ağaç taksonumuz var,  çalılarla birlikte odunsu bitki taksonu sayımız 870’e yaklaşıyor. 

Düzce’de yaptığımız çalışmalar sonucunda, 2006’da DUOF Herbaryum’unu (Düzce Üniversitesi Orman Fakültesi Herbaryumu) kurduk. Burada, Batı Karadeniz’in bitki türlerini topladık. Şu anda yaklaşık 12 bin bitki taksonu var ve bunların çoğu Türkiye’nin çok zengin floristik yapısını yansıtıyor. Bunları DUOF Sanal Herbaryumu’ndan erişebilir ve inceleyebilirsiniz.  Yaklaşık 20 yıl uğraş verdiğimiz Süs ve Tıbbi Bitkiler Botanik Bahçesi’nde ağaç, çalıların ve süs bitkilerinin çeşitliliğini yansıtıyoruz. 

Sergimizin amacı, Anadolu’daki zengin ağaç ve ağaç kültünün yansıtılması. Anadolu’nun  biyoçeşitlilik açısından zengin, hem kültür hem gen kaynağı olan ağaç ve çalılarının tanıtılması amacıyla 30’a yakın ressamımız 60’a yakın illüstrasyon yaptı. Bu vesileyle Türkiye’nin ve Batı Karadeniz bölgesinin zengin floristik çeşitliliğini ortaya koymak ve bunun kültürle olan ilişkisini yansıtmak istedik. Bu yılkı sergimizde, Anadolu’nun ağaç ve çalı türlerini sergiliyoruz. Anadolu’nun hem kültürel hem de genetik çeşitliliğini yansıtan ağaç ve çalı türlerini tanıtıyoruz. Geçen yıl da Tıbbi Bitkiler sergimiz vardı. 

Kültür ile etkileşimi derken ne kastediyorsunuz?
21 Mart ekinoksun sembolü, baharın gelmesi ile Nevruz kutlanması, yılbaşında yılbaşı ağaçlarının süslenmesi; bunların hepsi doğanın kültüre yansıması. Hıdırellez, denizlerle karaların birleşmesi, adak ve dilek kültürü… Biliyorsunuz ağaçlara, çalılara dilekler adanır. Aslında bunun kökeni Hitit’lere kadar uzanıyor,  fırtına tanrısına dileklerini ve dualarını iletmeye kadar uzanan bir adak /dilek ağacı kültürü var. Ve bu hâlâ yaşayan bir kültür.

Sergide ne tür eserler sergilendi?
Sergide yaklaşık 30’a yakın bitki ressamının Anadolu’daki ağaç ve çalı türlerine dair 60’a yakın illüstrasyonu yer alıyor. 

Süs ve Tıbbi Bitkiler Botanik Bahçesi (DÜS’den biraz bahseder misiniz?

20 yıldır Batı Karadeniz’in tek botanik bahçesinde çalışmalar yapıyoruz. Bu Bahçe’de, ağaç ve çalıların süs ve tıbbi özellikleri üzerine araştırmalar yapıyoruz. 60 dönümlük bahçemizde, yaklaşık 500-600 bitki türü bulunuyor ve bu bitkilerin çoğu odunsu özelliklere sahip. Ayrıca, burada yaklaşık 12 farklı ekolojik yapıya ait, 43 bahçe sergisinde bitkiler sergileniyor. Burada yaklaşık 550 odunsu taksona ait 10 binin üzerinde dikim gerçekleştirdik

Sergi ne kadar açık kalacak, dışarıdan ziyaretçi kabul ediliyor mu?
Sergi, 5 Haziran 2025 tarihine kadar Düzce Üniversitesi kampüsündeki Süs ve Tıbbi Bitkiler Botanik Bahçesi, Botanik ve Doğa Müzesi’nde ziyaretçilere açık. Ayrıca bu sürede bilimsel bitki ressamlarımız tarafından atölyeler gerçekleştiriliyor. Farklı bölümlerden de örneğin Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesinden, Peyzaj ve Orman Mühendisliği bölümünden çok sayıda öğrenci gelerek bu atölyelere katılıyor. Sergiye gelenler, aynı zamanda Botanik Bahçemizde de bu ağaçları canlı olarak görebilirler.

Sergi açılışınızda “gen kaynağı olan Anadolu ağaçlarını korumalıyız” dediniz. Gen kaynağı ile neyi kastediyorsunuz?

Anadolu, çok zengin bir bölge. Burası birçok meyve ağacının genetik merkezi. Mesela, badem, yabani armut, üvez, ceviz, kiraz, erik, alıç, beşbıyık, dağ muşmulası gibi meyve ağaçlarının genetik çeşitliliği ve kültürel gelişimi Anadolu’dan başlamış. İklim değişiklikleri, kuraklık ve don olayları karşısında dayanıklılık gösteren meyve türlerinin gen kaynağı olan Anadolu ağaçları ve çalılarını korumamız gerekiyor.

Yani, bu ağaçlar dünyaya buradan mı yayılmış?

Evet, dünyada en çok badem üreten ülkeler şu an Kaliforniya ve İspanya. Ama bademin asıl gen merkezi ve genetik çeşitliliği Anadolu’da. Tür çeşitliliği açısından da durum aynı. Örneğin antepfıstığı, menengiç gibi türler Anadolu’da yer alır. Türkiye, bu açıdan oldukça önemli bir ülke.

Geçmişten günümüze hem kültürel hem de biyolojik çeşitlilik açısından Anadolu, az önce belirttiğim gibi çok sayıda meyve ve göknar, ladin, sedir, sığla (günlük), ardıç, servi,  akçağaç, kestane, dişbudak, meşe, kzılağaç, huş, kavak, fındık, keçiboynuzu, zeytin gibi birçok orman ağaç ve çalısına ev  sahipliği yapıyor.

Anadolu ağaçlarının zorlu koşullara dayanıklılığını sağlayan mekanizmalar var mı?
Anadolu’da yetişen bazı ağaç türleri, iklim değişikliğine dayanıklı genetik özellikler taşıyor. 

Anadolu’da bu dayanıklılığı sağlayan birçok faktör var. Günümüzde kullandığımız pek çok meyve ağaçlarına aiti  kültür varyeteleri, bazıları yerli olmasına rağmen, birçoğu yabancı menşeilidir. Anadolu’da endüstriyel üretimde kullanılan çoğu  kültür varyete ve  çeşitleri  genellikle İngiltere, Almanya ve Kuzey Avrupa kökenli. Golden, Starking, Granny Smith gibi türler de bunlar arasında yer alıyor. Ancak bu yabancı menşeli türler, zaman zaman iklim değişikliği ve mevsimsel farklılıklar nedeniyle bazı sorunlarla karşılaşabilirler. Bunun yerine Anadolu’ya özgü geliştirilen  Amasya, Yalova gibi yerli kültür çeşitleri yanında, geçmişten günümüze kullanılan ve iklim değişikliğine dirençli yeni meyve  kültür çeşitlerimizi üretmemiz gerekiyor.

Anadolu’nun yerli meyve çeşitleri ise iklim değişikliklerine, kuraklığa, don gibi zorlu koşullara ve böceklere, kemirgenlere  karşı daha dayanıklıdır. Bu yüzden, kendi kültürel varyasyonlarımızı geliştirmek, Anadolu’ya özgü çeşitleri çoğaltmak, bu konuda çok önemli bir adım olacaktır. İklim normalken iyi verim aldığımız kültürler kuraklık, geç don gibi durumlarda kötü verim veriyorlar. Bu nedenle yerel kültürlerimizi geliştirmemiz önemli. Mikro havzalarda, ıslah ve genetik çeşitlilik çalışmaları yapmalıyız. 

Mesela Denizli Çivril’de Nisan ve Mayıs geç  don olayları olur. Meyve ağaçları bu geç don olaylarını atlatabilirlerse ekonomik olarak da fayda sağlanır. İspanyollar aynı geç don olayına karşı iç İberya bölgesi için dayanıklı bir badem ırkı (Makako) geliştirmişler. Biz bu kültürü kullanmaya kalktığımızda ekstra sertifika bedeli ödemek zorunda kalıyoruz. Dolayısı ile bizim kendi kültür ırk ve çeşitlerimizi  geliştirmemiz gerekiyor.

Genetik çeşitliliğinin korunması çok önemli. Genetik çeşitliliği dediğimiz, yani o türün genetik olarak zengin, dirençli bireylerini kullanmamız. Ama şu an bu yabani ırklara çok önem verilmiyor, endüstriyel tarıma yönelim devam ediyor. 

Aslında iklim değişikliği hepsini etkiliyor, ama yerli türler daha dayanıklı mı oluyor?

Evet, kesinlikle böyle düşünüyoruz. Türkiye’de birçok akademisyen bu konuda çalışmalarını sürdürüyor. Ancak ne yazık ki bu çalışmalar, sektöre ve endüstriyel üretime dönüştürülmüyor. Çiftçiler, orman köylüleri ve diğer üreticiler genellikle kitlesel üretim yapma peşinde. Örneğin, Denizli’nin Çivril ilçesini ele alalım. Burada, 700-800 metre yükseklikteki ova, Nisan sonu ve Mayıs başında don olaylarıyla karşılaşıyor. Eğer meyve ağaçları bu don olaylarını atlatabilirse, ekonomik açıdan büyük bir fayda sağlanır. Ama bu tür ıslah ve dayanıklı tür seçme çalışmalarının, mikro havzalarda, uzun süre ve periyodik olarak devam etmesi gerekiyor. Ancak, biz bu çalışmaları yapmadığımız için, örneğin Denizli’de don olayı meydana geliyor, ya da soğuk hava çukurları ve su sıkıntısı gibi sorunlar nedeni ile badem üretiminde sorunlar yaşıyoruz.

Bademin gen merkezi Anadolu’dur. Bu türler, burada kök salmıştır ve Anadolu’da yetişen yabani ırklar daha dayanıklıdır. Bu nedenle, yerli ırkları ve kültürel çeşitliliğimizi koruyarak, bölge bölge ve mikro havzalara özel çalışmalar yapmamız gerekiyor. Aksi takdirde, kuraklık ve sıcaklık artışı gibi sorunlar bizi daha fazla etkileyecek. Sürdürülebilirlik açısından, bu konuda öncelikle gen merkezi olan geleneksel meyve kültür bahçelerini korumaya ve bu konuda daha fazla çalışmaya ihtiyacımız var.

Anadolu ağaçlarıyla ilgili eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Anadolu’da 18 farklı meşe türü alt taksolar ile bu sayı 24’e çıkıyor. Bu,  tüm Akdeniz havzası için büyük bir zenginlik. Ayrıca elma, kiraz, erik, armut, badem, menengiç, menengiç, alıç gibi birçok yerli tür de Anadolu’da yaygın. Orman ağaçları arasında olan göknar ağacımız, kuzey Anadolu’daki  göknarlarımız, dünyanın en iyi yılbaşı çamı olarak bilinir. Örneğin, bu köknar türü Amerika’da Abies nordmanniana , Nordmann Göknarı veya Kafkas göknarı adı ile satılıyor. Ayrıca, sığla (günlük) ağacı da çok önemli bir yer tutuyor. Antik Mısır’da parfüm ve mumya sanayisinde kullanılmış iken, günümüzde de Anadolu’da varlığını sürdürüyor. Kestane, hurma, fıstık çamı ve diğer birçok yerli tür, bölgesel olarak geçmişten günümüze pek çok kültürel kullanım alanı bulmuş.

Bu kadar zengin bir flora ve kültür, iklim değişikliğine ve ekolojik afetlere karşı dayanıklı bir genetik çeşitlilik oluşturuyor. Ancak, bu genetik çeşitliliği sürdürebilmek için bozulmuş ekolojik sistemlerin yeniden iyileştirilmesi ve yabani türlerin yeniden doğaya kazandırılması gerekiyor. 

Yaban Alanlarını Koruyarak Ekolojik Felaketlerin Etkilerini Azaltabiliriz 

Gen kaynağı olan yaban ağaçları, ekolojik afetlere karşı dirençli hale getirilebiliyor diyorsunuz. Peki biz yaban ağaçlarının da, kültür ağaçları gibi yaşamasını sağlayacak faaliyetler yapabiliyor muyuz?

Evet, tam olarak şöyle ki; her bir ekolojik yapı dirençli olursa, etkiler azalır. Ama eğer biz insan etkisiyle, iklim değişikliğine karşı yaban olan bu alanları bozarsak, bunlar dirençsiz kalır. Örneğin, monokültür ağaçlandırmalar ya da tek tip endüstriyel tarım ve ormancılık uygulamaları, yerel ekosistemleri bozabilir. Bu tür tarımsal ve ormancılık faaliyetlerde, eğer ağaçları tek tip yetiştirirseniz, bu da diğer ekosistemleri ve canlıları dirençsiz bırakabilir. Bunu önlemek için, iklim değişikliği ve diğer hastalıklarla başa çıkabilmek adına doğa koruma alanları, arboretumlar, botanik bahçeleri, gen ormanları, tohum meşcereleri ve bankaları çoğaltılmalı. Bu süreç kolektif bir çalışma gerektiriyor; üniversiteler, tarım ve orman bakanlıklarının ilgili birimleriyle ve sivil toplum kuruluşları birlikte hareket etmeli. Bu sergi ve konferanslarla yapmaya çalıştığımız şey, bu sürece katkıda bulunmak.

Düzce Üniversitesi bu konuda ne gibi çalışmalar yürütüyor?
Düzce Üniversitesi’nde Botanik Bahçemiz, Herbaryumumuz ve Orman Fakültemizde Doğa ve Bilim Müzemiz var. Ayrıca süs ve tıbbi bitkiler üzerine araştırmalar yapan bir uygulama eğitim merkezimiz de bulunuyor. Tarım Bakanlığı ve Orman Bakanlığı ile çalışmalarımızı sürdürmekteyiz.

Anadolu’daki endemik taksonlara dair çalışmalar ne kadar eskiye dayanıyor?
Endemik takson çalışmaları aslında Türkiye florasının yazılmasıyla başlıyor. Bu süreç 1960’lara kadar uzanıyor ama kökeni daha eskiye, 1850’li yıllara, Osmanlı dönemine kadar gidiyor. Örneğin, Düzce’de yaklaşık 1250 bitki taksnonu var. Biz bu türlerin büyük bir kısmını kayıt altına aldık ve düzenli olarak izliyoruz. 

Anadolu Ağaçları Sergisi’nde bitki ressamlarının çalışmaları yer alıyor. Bitki ressamlığının sanatsal yanı haricinde işlevi nedir?
Bitki ressamlığı çok yönlü bir alan. Eğitim kitaplarından, çocuk kitaplarına, bilimsel yayınlara kadar birçok alanda kullanılıyor. Ağaçların tanıtımından bölgesel ve ulusal flora çalışmalarına kadar uzanan geniş bir etkisi var. Örneğin şu anda Türkiye Florası yeniden yazılıyor,  “Resimli Türkiye Florası“ ve bu çalışmada da taksonomik betimlemeler için ilgili bitki için illüstrasyon  çizimlerine ihtiyaç duyuluyor. Dolayısıyla yeni bitki ressamlarına çok ihtiyaç var.

Etiketler: , , , ,

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş