ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Buğday Hareketi’nin özü

Yayınlanma Tarihi: 15 Nisan 2022
Buğday Hareketi’nin özü

“Buğday Derneği’nin 20., Buğday Hareketinin 32. yaşını kutluyoruz bu yıl. Buğday, yaşamlarımızdaki pek çok kavramın atasını, hakikatin hayalini kurmuş ve hayalleri gerçeklemiş olan bir topluluk. Buğdaygiller, ‘Biz yapalım, parçası olan mutlaka olur.’ diyerek imkânsızı mümkün kılmaya devam ediyor.”

Yazı: Güneşin Aydemir – Buğday Derneği Strateji Kurulu Üyesi

Buğday Hareketi’nin hikâyesi masalsıdır. Masal dili yakışır onu anlatmaya. Biz de anlatalım o vakit.

Bir vakitler Victor (ki büyükleri ona Vitito derlerdi) adında bir çocuk varmış. Bu çocuk annesi ve babasıyla Bodrum’un Yalıkavak Köyü’ne yerleşmiş (Ama bu çok uzun bir hikâye, başka bir zamanın hikâyesi). Babasının adı da onunki gibi Victor imiş. Vitito babasına “Tata” dermiş.

Yalıkavak köymüş o zamanlar. Ama köy gibi bir köy, şimdiki hali gibi değil. Bahçedeki fırınlarında ekmekler pişen, dağlarında inekler otlayan, tarlalarında buğdayların ekildiği bir köy.

Tata, Vitito ve annesi bu köye gelmişler. Tata köylülerle hemen kaynaşmış. Çünkü onların yaşamlarını öğrenmek istiyor, merak ediyormuş. Yalıkavak tepelerinden birinde, adına “Tek Değirmen” dedikleri yalnız bir değirmen dururmuş.

Tata sormuş: “Bu değirmen neden çalışmaz?” Köylüler demiş, “Artık elektrikli değirmen var, ona götürüyor herkes”. Tata demiş: “Biz çalıştırsak getirmezler mi?” “Yok demişler, kimse getirmez!” Tata demiş: “Biz çalıştıralım bakalım, getiren çıkar!”

Ve çalıştırmışlar değirmeni ve getirmiş köylüler buğdaylarını.

Gel zaman git zaman, değirmendeki buğdaylar un olmuş. Tata demiş, “Buralarda unutulmuş bir ekmek var, peksimet. Pek de güzel tadı ve pek de yarayışlı. Yapsak alan olmaz mı?” Köylüler gülmüş, “Kimse yemez peksimeti, güzel beyaz ekmek varken.” Tata düşünmüş, “Biz yapalım, yiyen bulunur”

Ve bir fırın almışlar Bodrum’da. Peksimetler yapmışlar, peksimetleri Vitito ile sokak sokak dolaşıp satmışlar.


Fotoğraf: Hasan Korkmaz

Sonra Vitito büyümüş, bizim Victor olmuş. Nereye baksa köylüler terk ediyorlar köylülüklerini. Geleceği görmüş. “Acaba ben köyden ürünleri alıp pazarda bir tezgâh açsam, gelenlere de hikâyelerini anlatsam, alan olur mu?” demiş. Bunu söylediği herkes “Nerde, kalmadı öyle alıcı.” demiş. Victor demiş: “Ben açayım, alan bulunur.”

Ve açmış tezgâhı. İnsanlar gelip almışlar, hem gıdaları hem bilgileri.

Tezgâh haftada bir günmüş. Ve aslında Victor her gün bir yer olsa demiş içinden. Bir dükkân. Her gün gelip alabilsin insanlar bunları ve sohbet edebilsinler. Arkadaşlarına anlatmış bu fikrini. “Yok, bu iş tutmaz.” demişler. Victor demiş: “Ben açayım da, tutar belki.”

Ve açmış dükkânı. Adını “Başak Doğal Ürünler Dükkânı” koymuş, insanlar gelmişler.

Sonra sadece ürün satmak yetmiyor. İnsanların bu ürünleri doğru şekilde pişirip tatmaları da gerekiyor. “En iyisi ben bir restoran açayım, bunları orada insanlara tattırayım.” diyor Victor. Bunu duyanlar, “Bu iş çok az insana hitap eder, bu restoran çalışmaz.” demişler.

Victor restoranı kurmuş, adını da “Buğday Vejetaryen Restoran” koymuş. Ve pek çok insan yemek yemeye gelmiş. Restoran çalışmış.

Restorana gelenler hem yemek yiyor hem yemeklerin tariflerini istiyorlarmış. O kadar çok tarif etmiş ki, sonunda “En iyisi ben buradaki tarifleri, yapıp ettiklerimi ellerimle yazayım, çoğaltayım da insanlara dağıtayım.” demiş. Buğday Fanzin çıkmış ortaya.

Bir süre sonra, “Peki bir dergi çıksa, ekolojik yaşamla ilgili bilgileri yaysa, alan olur mu?” İnsanlar bir duralamış, “Böyle bir dergiyi alacak çıkar mı ki?” diye sormuşlar. Victor, “Biz yapalım, muhakkak alan olur.”

Ve Buğday Ekolojik Yaşam Dergisi’ni basmış arkadaşlarıyla. Onlara “Buğdaygil” diyoruz.


Buğday Dergisi o kadar çok yere ulaşmış ki, sözü ülkenin dört bir yanına varmış, hatta sınırları aşmış. Daha çok insana ulaşmaya başlamış. Victor ve onun arkadaşları, yani Buğdaygiller artık bir derginin çok ötesinde işlerle uğraşmaya başlamış.

Duruma bakmışlar ve demişler ki: “Daha fazla insanın katılacağı bir yapı, bir dernek mi kursak mı? Üye olan çıkar mı?” Ve hemen ardından demişler: “Biz kuralım, üye olurlar.”

Ve Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği kurulmuş. İnsanlar üye olmuşlar.

Buğday Derneği’ne yakın bir dost gelmiş, “Bir bahçem var, burada bir şey yapmak ister misiniz?” Buğdaygiller, “Biz yapalım, insanları da katalım.” demişler. Sonra sormuşlar insanlara, “Bir bahçe yapsak ve orada yetişen ürünleri paylaşsak, parçası olur musunuz?” Ve insanlar BAHÇE’ye katılmışlar.


Dernek pek çok ekolojik çiftlik ile tanışıyormuş. Üretim bilmeyen ama üretilenlere ulaşmak isteyen tüketicilerle de tanışıyormuş. Gitgide tanıdığı insanların sayısı ve çeşitliliği artmış Buğdaygillerin. “Acaba çiftlikleri ikna etsek, gönüllü kabul etseler ve böylece kırsalla kent kavuşsa, tanışsa. Böyle bir proje yapsak destekleyen olur mu?” demişler.

Proje fonları böylesi bir fikir ile ilk defa karşılaştığından ne yapacaklarını şaşırmışlar. Buğdaygiller demiş, “Biz yazalım, anlatalım, destekleyen bir fon çıkar.”

Ve TaTuTa projesini yazmışlar. Fon desteklemiş, çiftlikler kabul etmiş ve insanlar gönüllü olmuşlar.

Buğday Derneği bir yanda tüketicilerle, bir yanda ilgili kurumlarla, bir yanda üreticilerle iletişime devam etmiş. İnsan ayırt etmeden herkese ulaşmış. Sonunda bir de ne görsün!? Üreticinin ürettiği ile tüketicinin talebi birleşemiyor. Düşünmüş Buğdaygiller, “Bir pazar açsak, üretici ile tüketici bir araya gelse, gelen olur mu?” diye sormuşlar pek çok kişiye. “Ateşten gömlek mi giyeceksiniz? Bu ürünler çok pahalı, kimse almaz.” demişler. Buğdaygiller demiş, “Biz açalım, gelen olur mutlaka.”

Ve %100 Ekolojik Pazar’ı kurmuşlar. Herkes gelmiş.


Masalımıza burada bir es verelim. Zira masal uzun, yazılmaya, anlatılmaya devam ediyor. Zaten masal bu kadar da değil. Pek çok eksiği de var bu masalın. Ne kadar anlatsak eksik kalır. Eksiğimize eksik katmadan duralım burada.

Buğday Derneği’nin 20., Buğday Hareketi’nin 32. yaşını kutluyoruz bu yıl. Yaşamlarımızdaki pek çok kavramın atasını, hakikatin hayalini kurmuş, hayalleri gerçeklemiş olan bir topluluk bu Buğday dedikleri. Başarıları olduğu kadar başarısızlıklarıyla da hem içeriden hem de dışarıdan insana dokunmaya devam ediyor. Buğdaygiller, “Biz yapalım, parçası olan olur mutlaka.” diyerek imkânsızı mümkün kılmaya devam ediyor.

Hikâyedeki yılmazlık, hayalperestlik ile gerçekçiliğin birlikteliği ve önceden bedelini ödeyerek yapmanın gücüne dikkatimizi çekmek isterim. İlmek ilmek dokunmuş bir ağ yapısı, her ayrıntısına verilen büyük bir özen ve varoluşun bütününe dikkattir Buğday Hareketi’nin özü. İç işleyişinin sadece gönül insanlarının adapte olabildiği, aşırı kaotik ve tahmin edilemez bir düzeni vardır. Tıpkı doğanın kendisi gibi, hem yıpratıcı hem yenileyici. Buğday; aynı bir buğday tanesi gibi insanı öğüten, dönüştüren bir değirmen. Sadece takipçilerini değil, en çok da içinde emek verenlerini.

Hep dediğimiz gibi, “yaşam dönüşümdür” ve elbette Buğday da emek veren her el ile dönüşmekte.

Bir de ufak şiir ekleyelim masalın sonuna:

Buğday Hareketi,

Nereye baksam

Görürüm o yalın bereketi

Buğday’ınız, Hareketiniz ve Bereketiniz Bol olsun!


Etiketler: , , , ,

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş