ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol

Yerel/atalık, hibrit, organik, GDO’lu tohum nedir?

Türkiye, tüm dünyada olduğu gibi tohum tekellerinin baskısı altında. Tohum şirketleri tarım sektörünü, gıdamızı kontrol altına alma gayretindedir. Ülkemize GDO’lu tohum ithalatı yasak, GDO’lu tohum üretimi de yok. Ancak hayvan yemine izin verildiği için konvansiyonel hayvancılık sektörü büyük ölçüde GDO’lu yem kullanıyor.

Şu an ki mevzuatlar ne yazık ki yerel tohumların ticari olmamak kaydı ile yani aile ihtiyacı ölçüsünde çiftçiler arası mübadelesi haricinden hiçbir şeye izin vermiyor. Bir çiftçi diğerine eksin sonra da ürününü satsın diye yerel tohumunu veremiyor. Çiftçiler çiftçi pazarlarında tohumlarını ve fidelerini bahçe sahibi kişilere satamıyor.

Organik tarım mevzuatları GDO’lu (*1) ve ilaçlı tohumlara izin vermez iken yerel çeşitlere, organik sertifikalı standart (*2) ve hibrit (ilaçlanmamış olması kaydı ile, *3) tohumlara izin veriyor. Genelde halkımız GDO’lu tohum ile hibrit tohumu birbirine karıştırıyor. Ayrıca her ıslah çalışması hibrit ile özdeşleştirilmiş durumda. Oysa yerel tohumlarda çiftçiler eli ile onlarca yılda ıslah edilmiş tohumlar. Tohum ıslah yöntemleri ile laboratuvar ortamında GDO’lu tohumların geliştirilmesi birbirine karıştırılıyor. Tohum ıslahı bir anlamda çiftçilerin yaptıklarını profesyonellerin, tarımsal işletmelerde profesyonel teknikler uygulayarak yapması ve belirli şartları sağlayan kaliteli tohumların elde edilmesi.

Bizim organik pazara ürün gönderen veya bizzat katılan üreticiler kendi yerel tohumlarını, Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nün ve çeşitli firmaların organik standart ve hibrit tohumlarını veya organik olarak piyasada alternatif yok ise ilaçsız olmak kaydı ile hibrit tohum kullanıyorlar.

Standart tohumu da biraz açalım. Standart tohum hibrit yani halk arasında kısır tohum tabir edilen tohum değil. Yıllarca farklı yerel tohumların yan yana ekilerek özel teknikler ile (bir çeşit damızlık hayvanlarda uygulanan yapay döllenme gibi düşünün) kaliteli standart bir çeşit elde edilmesi olarak düşünün. Standart tohumlar kısır değildir ve her sene çiftçimiz tekrar tekrar verim alabilir. Eğer doğru tohum alma tekniklerini uygularsa bir daha hiç tohum almasına bile gerek kalmaz. Yalova Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez Araştırma Enstitüsü’nden Gülay Hocamız Güney Marmara Bölgesinde bugün kendi ismi verilen bir çeşit soğanın yerelini (popülasyonunu) aldı ve standart çeşit haline getirdi. Köylüler önce yanaşmamışlar tohumlarını vermeye ama kendisine güvenince tohum vermişler. Gülay Hoca 18 yıl çalışıp standart tohum çeşidini elde etmiş. İlgili bölgede ciddi sel olmuş bir yıl, tüm tohumluklar zarar görmüş. Yani yerel tohumları yok olmuş. Gülay Hoca’nın çalışması olmasa bu yerel çeşit bugün yok olmuş olacaktı. Bu hikayeyi de bilerek burada paylaştık ki her konunun bilemediğimiz yönlerini görebilmemizin önemini vurgulamak için.

Organik tohuma gelince. enstitüler, üniversiteler, şirketler vd. tarafından ıslah edilen çeşitler tescil ve sertifikasyon süreçlerinden geçiyorlar. Bir tohumun organik tohum olarak tanımlanabilmesi için aynı organik ürünler gibi sertifikalandırılması gerekiyor Yani organik tohumlar ama standart ama hibrit olsun hem tohumculuk kanunu çerçevesinde hem de organik tarım kanunu çerçevesinde iki farklı amaçla sertifikalandırılıyor. Organik tohum geliştiren enstitüler, şirketler bu tohumu ürettikleri  yıllar boyunca da organik tarım mevzuatları çerçevesinde hormon, zirai ilaç, suni gübre vs kullanmıyorlar. Nasıl %100 Ekolojik Pazarlar’da sizler üreticinin bir kontrol ve sertifika kuruluşunca verilen organik domates sertifikasına bakıyorsanız, işte bu kuruluşlar da çiftçiye domates için sertifika vermeden aldığı tohuma ait fatura ve sertifikaları denetliyor, kayıt altına alıyorlar.

Bütün bu açıklamaları yapıyoruz, çünkü tüketicinin organik/ekolojik ürün kavramı ile yerel/atalık tohum, popülasyon kavramını birbirlerinden ayırması gerekmektedir.

Dikkat edilmesi gereken önemli diğer bir konu da, doğal üretim yaptıklarını iddia eden birçok çiftlik bilgi kirliliğinden faydalanarak ve tüketicinin bu yöndeki talebini bildikleri için tüm tohumlarının yerel/atalık tohumlar olduğunu iddia ederek tüketicileri yanıltmaktadır.


*1 Tohumun genetik yapısına (DNA) biyoteknolojik yöntemler ile dışarıdan müdahale edilip değiştirilerek elde edilen tohuma GDO’lu tohum denir. GDO’lu tohumlar doğal ortamda doğal olarak oluşamayacak, genetik yapısına insan aracılığı ile gen aktarılan birer transgenik organizmadır. Bu yöntem ile doğal yapısında sahip olmadığı yeni bir özellik eklenmiş olur. GDO’lu tohum kullanımı, elde ediliş yöntemi ekolojik tarımın felsefesine uygun olmadığı için  ekolojik tarımda yasaktır. GDO’lu tohumlar biyoçeşitlilik ve ekosistem için ciddi bir tehlikedir çünkü arılar GDO’lu polenleri taşıyabilmekte, GDO’lu tohumlar doğadaki yerel türlerle tozlanarak yapılarını aktarma riski taşımaktadır, sonuçlarının neler olacağı bilinmemektedir. Aynı bilinmezlik insan sağlığı için de geçerlidir. Sigara ilk üretildiği dönemlerde akciğer kanserinin nedeni olarak gösterilmiyordu ancak bugün akciğer kanserinin en önemli sebeplerinden birinin sigara olduğu biliniyor.

Uluslararası tohum şirketlerince açlığa çare diye sunulan GDO’lu tohumların çoklu stres ortamlarına (kuraklık, tuzluluk, hastalıklar, iklim değişiklilerine bağlı olaylar, böcekler vs.) karşı dayanıksız oldukları, açlığa çare olmadıkları, açlık sorununun ise üretim yetersizliği değil paylaşım/dağıtım ve israfla ilgili olduğu artık birçok otoritece kabul görmektedir. Sorunun gıdanın olmaması/yokluğu değil ulaşılabilir olmaması ile ilgili olduğu BM (Birleşmiş Milletler) Gıda ve Tarım Örgütü raporları ile de belgelenmiştir.

Dünya tohum ticaretinde ilk on şirketin payı 1996 yılında %37 iken 2006’da %55 e ulaşmıştır. Dünya’da tarım ilacı ticaretinin %89’unu elinde tutan 10 şirketten dördü tohum ticaretinde de ilk 10 arasındadır. Zirai ilaç üreten büyük firmaların ürettikleri bu ilaçlara dayanıklı GDO’lu tohumu da üretmeleri önemli bir çelişkiyi gözler önüne sererken bu teknolojinin rant temelli olduğunu anlaşılır kılmaktadır. GDO’lu tohumlar patent yasaları ile korunmakta insan sağlığı konusunda tarafsız ve uzun süreli araştırmalar yapılamamaktadır.

GDO’lu tohumlar hibrit tohumlarla sıklıkla karıştırılmaktadır. Üretimleri son derece farklı olmakla birlikte biyolojik çeşitlilik ve sosyo-ekonomik açıdan getirdiği riskler açısından benzerlik gösterirler.

*2 Standart çeşitlerde üretici, üretmiş olduğu bitkinin çiçek yapısına bağlı olarak izolasyon mesafesini korur ve tohumluk alır iken karışımları önleyici tedbirler alır ise aynı tohumdan yıllarca aynı karakterde bitki ve meyve alabilir. Bu nedenle standart tohumlar için “atadan toruna” tabiri kullanılır.

*3 Hibrit tohum, saf hat haline getirilmiş bir ana hat ve baba hattın döllenmesi (melezlenmesi) ile elde edilmiş bireydir. Bu bireye aynı zamanda F1 dölü de denir. İlk yıl bitki yapısı, meyve özellikleri yönü ile çok homojen bir yapı gösteren bu bitkilerden alınan tohumlar ikinci yıl açılma gösterir. İkinci yıl elde edilen bireyler (bitkiler) bir kısmı ana saf hattın özelliklerini gösterirken bir kısmı baba saf hattın özelliklerini gösterir. Çoğu zaman hastalıklara dayanıklılık/toleranslılık karakteri o türün yabani formda olan genomlarından aktarılır. Eğer hibrit çeşidin elde edilmesinde bu tür bir yola gidilmiş ise ikinci yıl elde edilen bitkiler ve meyveleri üreticileri hepten memnun etmeyebilir. Bu durum ile karşılaşan üretici hibrit çeşitler için “kısır tohum” adını kullanmaktadır. Aslında o da döl veriyor ama üreticinin ilk yıl üretmiş olduğu tohumun bitki ve meyveleri ile alakası olmayan karakterler gösteriyor. Bu durumda üretici her yıl aynı kalitede ürün alabilmek için dönüp ticari tohum firmasından tekrar tohum almak zorunda kalıyor.

Sivil toplum örgütlerinin karşı duruşunun temelinde tohumun ıslah edilmesi veya -verimin öncelik olarak görüldüğü hibrit tohumların besin değerlerinde kayıpların söz konusu olduğu bilinse de- hibrit tohum teknolojisinin sağlık konusunda tespit edilmiş bir zararı olması değil, hibrit veya GDO’lu tohum üretiminin getirdiği sosyo-ekonomik problemler ve GDO’lu tohumların olası sağlık ve çevre riskleri var. Gıdamızın tohumlara bağlı oluşu ve tohumların da milyonlarca çiftçinin elinden çok az sayıda şirketin eline geçerek tekelleşmesi hukuksal, etik, gıda güvenliği hatta özgürlükler boyutunda dev bir sorun olarak karşımızda dikiliyor.


Paylaş