İklim için yedek planlara ne kadar güvenebiliriz?
Bir grup bilim insanı kısa bir süre önce “güneş jeomühendisliği” konusunda sorumlu bir araştırma yapılması çağrısında bulundu. Bu yöntem, güneş ışınlarını küçük parçacıklarla saptırmak ve iklim değişikliğinin etkilerini sınırlamak için kullanılabilir. Ancak uzmanlar bu tür çabaların küresel ısınmanın temel nedenlerini ele almanın yerini tutamayacağını söylüyor.
1991 yılında bir Haziran sabahı saat 10:38’de Filipinler’de bir yanardağ patladı. Pinatubo Dağı gökyüzüne 35 kilometrelik bir kül bulutu göndererek yüzlerce insanın ölümüne ve milyonlarca insanın etkilenmesine neden oldu. Toz tamamen çökmeden önce başka bir şey daha oldu: Dünya’nın yüzeyi birkaç yıl boyunca ölçülebilir şekilde soğudu.
Geçtiğimiz Eylül ayında İngiltere’deki araştırmacılar volkanik patlamalarda yaygın bir bileşen olan sülfür dioksitle dolu bir balonu patlamadan önce yaklaşık 25 kilometre havaya uçurdular. Bu gösterişsiz deneyin, güneş ışınlarını saptırmak ve Pinatubo Dağı’nın ardından yaşananlara benzer bir soğutma etkisi yaratmak için atmosfere parçacık saçılması anlamına gelen “güneş jeomühendisliği” alanında yapılan ilk deney olduğunu söylemek mümkün.
Bu, bilimsel bir çaresizlik eylemine benzetilse de güneş jeomühendisliğinin iklim krizini hafifletmeye yardımcı olma potansiyeline dair yapılan son test olmayacaktır.
Bir grup uzman geçen ay bir açık mektup yayınlayarak güneş jeomühendisliğinin “mümkün olduğunca hızlı bir şekilde” daha titiz ve sorumlu olarak incelenmesi için baskı yaptı. Bunu, ABD’deki Ulusal Bilimler Akademisi tarafından 2021 yılında yayınlanan ve “sadece yapabilir miyiz değil, yapmalı mıyız?” sorusunu soran ilgili araştırmaların uluslararası kayıt altına alınması çağrısında bulunan bir rapor izledi.
Dünyanın bir bölgesinde hava durumuyla başka bir bölgeyi olumsuz etkileyecek ve potansiyel olarak tepki çekecek şekilde oynamak kaçınılmaz bir gerilim ya da iklim durumunu daha da kötüleştirebilecek bir sonuç yaratır. Yani modeller güneş jeomühendisliğinin ısınan bir dünyada gıda üretimini desteklemeye yardımcı olabileceğini öne sürse bile, şüpheli tarafları çok fazla.
Meksika kısa süre önce güneş jeomühendisliği deneylerini yasaklamayı planladığını açıkladı. Geçen yıl sadece bunun gelişimini durdurmak için küresel bir girişim kuruldu.
Kavramın arkasındaki ivme büyüdükçe ısınmayı, giderek artan yıkıcı etkileri önleyebilecek bir noktaya kadar sınırlamak daha zor görünüyor.
Uzmanlar, ısınmanın sanayi öncesi seviyelerin 1.5°C üzerine çıkmasının sağlık, gıda güvenliği ve su temini ile ilgili riskleri artıracağı konusunda uyarıda bulundu. Ocak ayı itibariyle ısınma tahmini olarak 1.21°C’ye ulaştı; 2035 yılına kadar 1.5°C’ye ulaşacağı öngörülüyor.
Yine de 1.5°C hedefinden vazgeçmek ve bunun yerine güneş jeomühendisliği gibi iklim darbesini yumuşatacak yollara odaklanmak büyük bir hata olabilir.
Bu durum insanları başka türden yedek planlar üretmekten alıkoymadı.
Önerilerden biri, güneş ışığını saptırmak için gezegenin üzerinde yüzen ince film uzay baloncukları kullanmayı öngörüyor. Bir diğeri ise okyanusa demir atmanın karbondioksiti yok eden fitoplanktonların ortaya çıkmasına yardımcı olacağı fikrine dayanıyor. Geçtiğimiz ay astrofizikçiler, Dünya için bir “güneş kalkanı” oluşturmak üzere Ay’ın yüzeyinden toz bulutları atılmasını önerdiler.
Araştırmanın desteklenmesi ve fikri mülkiyeti hakkında tartışmalar var
Tartışmalı olabilir ama güneş jeomühendisliği, iklim konusunda yıllarca süren eylemsizliğin ardından ne yapılması gerektiğine dair tartışmaların da kaçınılmaz bir parçası.
Harvard Üniversitesi’ndeki bir güneş jeomühendisliği araştırması İsveç’teki bir platformdan 20 kilometre yükseğe, gökyüzüne bir balon fırlatarak mineral tozu salmayı ve bunun sonucunda ortaya çıkan atmosferik kimyayı ve ışık saçılımını ölçmeyi amaçlıyor. Bu plan önemli ölçüde tepki çekti ve 2021 yılında “daha kapsamlı bir toplumsal katılım süreci” beklenirken test askıya alındı.
Birleşik Krallık hükümeti güneş jeomühendisliğinin etkileri üzerine çalışmalar yaptırdığını ancak bunu uygulamaya koymayı planlamadığını söyledi. Alman hükümeti ilgili araştırmaları finanse etti ve Çin’in dünyadaki en büyük araştırma programlarından birini oluşturduğu bildirildi. Geçen yıl ABD hükümeti çalışmaları kendi çabalarıyla sürdürdü.
Dünyayı kurtarma potansiyeli taşıyan bir bilimin temelini oluşturan fikri mülkiyetin kime ait olacağı konusundaki belirsizlik de bir başka sürtüşme kaynağı. Güneş jeomühendisliğinin nasıl geliştirileceği (ya da geliştirilmeyeceği) konusundaki tartışmalara iklim değişikliğine karşı en savunmasız olan gelişmekte olan ekonomilerin aktif olarak dahil edilmesi de bir endişe kaynağıdır.
Çözülmesi gereken teknik meseleler de var
Gerekli parçacıkların havaya en iyi şekilde nasıl verileceği, zararsız ve etkili olmaları için ne kadar yükseğe çıkmaları gerektiği gibi sorular ortaya atılmış. Eğer parçacıkların gerçekten de uçaklar ve askeri jetlerin tipik uçuş yollarının yaklaşık iki katı yükseklikte salınması gerekiyorsa bu ciddi maliyet ve güvenlik engellerine işaret edebilir.
Güneş jeomühendisliğinin etkinliğini ölçmek de pek kolay olmayabilir.
Belki de bugüne kadarki en büyük sorun noktası: “sonlandırma şoku” (termination shock). Uzmanlar, ülkeler güneş jeomühendisliği çabalarını toplu olarak artırmayı başarırlarsa, örneğin bir savaş nedeniyle ya da belirli bir ülkedeki siyasi iradenin değişmesi nedeniyle gerçekleşebilecek ani kesintinin baskılanmış ısı sebebiyle felaket bir artışı tetikleyebileceğini söylüyor.
Kıyamet sonrası distopik gelecek tasvirleriyle tanınan bilim kurgu yazarı Neal Stephenson, son kitabının başlığını bu kavrama atıfta bulunarak koymuş.
Bu da güneş jeomühendisliğinin güvenli bir şekilde çalışması için olağanüstü derecede uluslararası işbirliği gerekeceği anlamına geliyor.
Tekniğin daha da geliştirilmesine ilişkin tartışmalar mümkün olduğunca küresel, kapsayıcı ve şeffaf olmalı.
Çeviren: Özlem Gürtunca
Kaynak: İklim için yedek planlara ne kadar güvenebiliriz?, John Letzing, World Economic Forum
Fotoğraf: CNBC/YouTube