ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Bir hafta organik beslendiler, vücutlarındaki pestisit oranı azaldı!

Yayınlanma Tarihi: 13 Eylül 2019
Bir hafta organik beslendiler, vücutlarındaki pestisit oranı azaldı!

Organik tarımın, nüfusu hızla artan dünyayı besleyemeyeceğini iddia eden endüstriyel tarım savunucuları; tarımda verimliliği artırmak adına, biyoçeşitlilik kaybına yol açan pestisitleri kullanarak gıda güvenliğimizi tehdit ediyor. Ancak organik gıda ile vücudumuzu pestisit zehrinden arındırmak mümkün!

ABD’de yapılan bir araştırmaya göre, günlük besinlerimizin tamamını organik ürünlerden seçersek sadece 1 haftada vücudumuzun %60’ını pestisit zehrinden arındırabiliyoruz. 4 Amerikalı ailenin kan ve idrar örneklerinde yapılan analizlerde, 14 farklı tip pestisit kalıntısına rastlanmış. Ailelerin 6 gün boyunca sadece organik ürünlerle beslenmesi üzerine alınan örneklerde, çarpıcı bir sonuçla karşılaşılmış: kimyasal seviyesinin %95 oranında düşüş yaşadığı bileşikler söz konusu.

Organik beslenen ailelerin vücudundaki malathion zehrinin %95 gibi ciddi bir oranda azaldığı görülürken; klorpirifos %61, neonikotinoid %83, piretroid %50 oranında azalmıştır.

Türkiye’de mısır, domates, üzüm ve fasulye gibi çok sayıda sebze ve meyvede yaygın olarak kullanılan malathion, tarım zararlılarının sinir sistemini tahribata uğratan bir kimyasal olarak biliniyor. Endokrin bozucu olarak adlandırılan neonikotinoid kimyasalı ise arı ölümlerinin baş sorumlusu.

Kimyasal savaş ajanı olarak bilinen sarin gazı bir organofosfattır. Organofosfatların öne çıkan etken maddelerinden biri olan klorpirifos ise, sebze ve meyvelerdeki istenmeyen böcekleri için kullanılan bir tarım zehiridir. Klorpirifos, 2016 yılında AB ülkelerinde ve Türkiye’de yasaklandı. Ancak Tarım ve Orman Bakanlığı’nın web sitesindeki Bitki Koruma Ürün Ruhsatları veri tabanına girildiğinde, klorpirifos-etil etken maddesini içeren çok sayıda bitki koruma ürününün ruhsatlı olduğu ve bu ürünlerin şeker pancarı, buğday, mısır, arpa, ayva, nohut, mercimek gibi pek çok kategori için tavsiye edildiği görülüyor.

Türkiye’de klorpirifos kullanımının devam ettiğini söyleyen Bülent Şık’a göre bunun en büyük kanıtı Türkiye’den ihraç edilen meyve ve sebze ürünlerinde tespit edilen klorpirifos kalıntıları: “Türkiye’den AB ülkelerine 2019 yılı Ocak ve Mayıs ayları içinde ihraç edilen ama tarım zehiri kalıntısı çıktığı için geri çevrilen her beş üründen birinin reddedilme gerekçesi klorpirifos kalıntısı içermesi. 2019 yılı Haziran ayında pestisit kalıntısı içerdiği için geri çevrilen 11 parti ürünün dördünün, yani her üç üründen birinin geri çevrilme gerekçesi ise yine klorpirifos. İhraç edilen ürünlerde bir sorun çıkması durumunda bu ürünler ya geldikleri ülkeye geri gönderiliyor ya da olduğu yerde imha ediliyor. Bu veriler dikkate alındığında iç piyasada tüketilen ürünlerde de klorpirifos kalıntısı bulunması kuvvetle muhtemel. Sadece ne oranda olduğunu bilmiyoruz.”

Güney Danimarka Üniversitesi ve Harvard Halk Sağlığı Okulu’nda çevre tıbbı profesörü olan Philippe Grandiean, klorpirifoslara bağlı beyin hasarının, tespit edilebilen en düşük dozda olduğunu fakat tanım gereği, tüketim için tolere edilebilir bir doz belirtilemeyeceğini ve bu dozun sıfır olması gerektiğini söylüyor.

Böylesine yıkıcı zehirlerin vücudumuzda birikmesi sonucunda, sağlığımızın olumsuz yönde etkilenmemesi kaçınılmaz. Özellikle bebeklerin ve çocukların pestisit gruplarına maruz kalması durumunda, hormonal sistem bozukluklarına ve nöro-davranışsal gelişimlerinde çeşitli sorunlara yol açabileceği çok sayıda bilimsel yayında belirtiliyor.

Üsküdar Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğretim Görevlisi Gürkan Akgüneş, Milliyet Gazetesi’ndeki yazısında: “Hepimiz günlük diyetimizde çeşitli sebze ve meyveleri soframıza koyuyoruz. Bu sebze ve meyvelerle işlenmiş gıda ürünlerini tüketiyoruz. Aslında her öğünde ciddi bir pestisit kokteyline maruz kaldığımız ortada. Ama hangi oranda olduğu ancak gıda denetimleriyle anlaşılabiliyor. Organik ürünler bu açıdan ciddi alternatif.” ifadelerini kullanıyor.

Organik Tarım Dünyayı Doyurur Mu?

Organik tarımın, nüfusu hızla artan dünyayı besleyemeyeceğini iddia eden endüstriyel tarım savunucuları; tarımda verimliliği artırmak adına, biyoçeşitlilik kaybına yol açan pestisitleri kullanarak gıda güvenliğimizi tehdit ediyor. 

2016 tarihli Gıdada Sürdürülebilirlik Endeksi’ne göre dünyada gıdaya erişimi yetersiz 1,8 milyar insan yaşıyor. Yani iddia edildiği gibi, endüstriyel tarım yöntemleriyle dünyayı doyurma hedefi gerçekleşmedi. Çünkü açlık sorununun nedeni, gıdanın yetersiz olması değil, üretimin adil paylaşılmaması, insanların alım güçlerinin eşit olmaması, israf ve kâr odaklı tarım politikaları.

BM Gıda Hakkı Özel Raportörü Prof. Hilal Elver, bir milyar insanın aç olduğu tespiti üzerinden kırsaldaki küçük aile işletmeleri ve çiftçilerin güçlendirilmesi için hükümetleri tarım alanında demokratik reformlara davet ediyor.

Küresel ısınma, iklim değişikliği, çoraklaşan toprak, kirlenen su kaynakları, zarar gören canlılar ve ekosistem dikkate alındığında, uzun vadede konvansiyonel/endüstriyel tarım, organik tarımdan daha verimli değil.

Araştırma kuruluşu FiBL (Research Institute of Organic Agriculture), herkesin merak ettiği konuyu inceleyerek, tüm tarım alanlarında organik üretime geçilirse, 2050 yılında sonucun ne olacağını ortaya koydu. Pek çok araştırma kuruluşunun işbirliğiyle gerçekleşen incelemeye göre, tamamlayıcı bazı faktörlerle birlikte, organik tarım dünyayı doyurabilir. Hatta dünya nüfusunun beslenebilmesi için, mevcut tarım arazilerinin %60’ında organik üretime geçilmesi yeterli. FiBL’e göre bunun gerçekleşmesi için hayvansal ürün tüketiminin ve yetiştirilen hayvan sayısının, dolayısı ile yem üretimi ve israfın da azalması gerekiyor.

2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık 10 milyar olması bekleniyor. Konvansiyonel tarım, dünya nüfusunu doyurmaya aday olsa da, iklim değişikliğine etkisi, toprak, su gibi doğal varlıkları tüketiyor oluşu nedeniyle, yaşamın sürdürülebilirliği için bir an önce vazgeçilmesi gereken bir üretim biçimi. Organik tarım ise sürdürülebilir bir gelecek vadediyor. Rodale Enstitüsü, organik tarımın, konvansiyonel tarıma göre yaklaşık %50 daha az sera gazı salımı sağladığına dikkat çekiyor.

Akademisyen/Endüstri Mühendisi Yonca Demir’in, meslektaşı Bulut Aslan birlikte yaptığı araştırmanın sonuçları; mevcut tarım alanlarının tamamına gerek olmaksızın, organik tarımın Türkiye’yi doyurabileceğini ortaya koyuyor.

Türkiye için organik tarım planlaması yapılan modeldeki temel değişkenler; her ilde yaşayan insan ve hayvan nüfusunun gıda ihtiyacını karşılayacak şekilde, hangi üründen ne kadar üretilmesi ve hangi hayvan türünden kaç tane yetiştirilmesi gerektiğini temsil ediyor. Bir il, kendi ihtiyacından fazla üretim yapabiliyor, fazla üretim kendine yetmeyen başka bir ilin ihtiyacını karşılamak üzere gönderiliyor; bunun hesabı nakliye miktarını temsil eden değişkenler tarafından tutuluyor. Modeldeki kısıtlar her ilin ekilebilir alanını kullanarak üretim yapılmasını sağlıyor. Eğer üretim ve nakliye yeterli değilse uygun değişkenler yoluyla eksik gıda miktarı kaydediliyor. Modelin amacı, gıdanın kat ettiği toplam yolu ve herhangi bir ilde eksik kalan gıda miktarını en aza indirmek.

Vegan bir beslenme için kurulan senaryoda, Türkiye’nin ekilebilir alanlarının sadece %54’ü yeterli olurken; hayvansal ürünlerin dahil edilmesi durumunda %63 gibi bir oran yeterli oluyor. Yani Türkiye, kendi ekilebilir alanlarının hepsini harcamak zorunda değil ve bol bol yetiyor. Kişi başına gereken ekilebilir alan hesaplandığında, sadece bitkisel beslenirsek 1,66 dönüm ortalama ekilebilir alan gerekiyor; hayvansal ürünler katıldığında ise kişi başına 1,97 dönüm alan gerekiyor.

Küresel iklim değişikliği mücadelesinde, pestisit ve sentetik gübrenin kullanılmadığı organik tarımın önemini vurgulayan Demir’e göre: “Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütüne göre (FAO), dünyada kişi başı 2,18 dönüm ekilebilir alan bulunuyor. Aldığımız sonuçlardan anlaşılacağı gibi, sadece Türkiye nüfusunu değil dünyayı da tamamen ekolojik yöntemlerle yetiştirilmiş tarım ürünleriyle besleyebilmek için yeterince ekilebilir alan vardır. Tamamen doğa dostu tarıma geçmiş bir Türkiye, hem kendi halkını sağlıklı bir şekilde besleyerek gıda güvenliğini sağlamış bir ülke olabilecek, hem de fosil yakıt tüketimini azaltmış ve sürdürülebilirliğe katkıda bulunmuş olacaktır.

Zehirsiz Sofralar için harekete geçiyoruz

Pestisitlerin zararları konusunda farkındalık yaratmak ve Türkiye’deki pestisit kullanımını azaltmak için, Avrupa Birliği tarafından Sivil Toplum Diyaloğu V. Programı kapsamında finanse edilen ve PAN Europe (Avrupa Pestisit Eylem Ağı) ortaklığıyla yürüteceğimiz Zehirsiz Sofralar projesi 1 Nisan’da başladı.

Bir yıl sürecek proje kapsamında, pestisitlerin olumsuz etkileri ile tarımda kullanılan bu zehirlere alternatif doğa dostu yöntemler (kültürel, biyolojik ve biyoteknik mücadele, organik tarım, biyodinamik tarım, agroekoloji, onarıcı tarım vb.) hakkında üretici ve tüketicilerde farkındalık yaratmak, Türkiye ve AB’de pestisitlerle ilgili STK’lar arasında işbirliğini artırmak ve pestisit kullanımını sınırlamak için Buğday Derneği ve Türkiye’deki STK’ların kampanyacılık ve lobicilik çalışmalarını güçlendirmeyi hedefliyoruz.

Kaynaklar:

Etiketler:

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş