Çöpten kurtarılan asırlık belgeler Avrupa’nın bitki örtüsündeki değişimi ortaya koyuyor
Haber: Tin Fischer – The Guardian
Çeviri: Sinem Akşen (Gönüllü İletişim Ekibi)
1884’e kadar uzanan ve çöpe atılmaktan son anda kurtarılan bitki envanterleri sayesinde, İsviçre çayırlarındaki biyolojik çeşitliliği ortaya koyan benzersiz bir çalışma gerçekleştirildi.
İsviçreli bir araştırma ekibi, ellerine 30×30 santimetrelik kırmızı bir çerçeve alıp trenle, arabayla ve yürüyerek iki yıl boyunca ülkeyi baştan sona dolaştı. 277 farklı noktada bu çerçeveyi çimenlerin üzerine yerleştirerek içinde kalan tüm bitki türlerini tek tek saydılar.
Bilim insanları, bitki envanterlerinin henüz yaygın olmadığı bir dönemde, 100 yılı aşkın bir süre önce aynı çayırlarda benzer bir çalışma yapmış iki botanikçinin izinden gitti.
Araştırmacılar, bu bölgeleri yeniden ziyaret ederek 1950’lerden 1980’lere uzanan tarım devriminden önce çayırlarda bulunan bitki çeşitliliğine ışık tutmayı umuyordu. Bu dönemde tarım, gübrelerin ve tarım makinelerinin yaygın biçimde kullanılmaya başlanmasıyla köklü bir dönüşüm geçirmişti.

Proje sorumlusu olarak görev yapan Zürih Uygulamalı Bilimler Üniversitesi’nden biyolog Prof. Jürgen Dengler, “Yaşanan biyolojik çeşitlilik kaybı çok ciddi” diyor. Global Change Biology dergisinde yayımladıkları araştırmalar, İsviçre genelinde tarımsal çayırlarda görülen ortalama bitki türü sayısının son yüzyılda %26 azaldığını ortaya koyuyor.
Biyoçeşitlilik kaybının en büyük nedeni, iklim değişikliğinden bile daha etkili olan arazi kullanımı
Stefan Widmer, botanikçi
Nüfusun büyük çoğunluğunun yaşadığı ve en yoğun tarım faaliyetlerinin yürütüldüğü alçak rakımlı İsviçre Platosu’nda bitki türlerindeki azalma neredeyse %40’a ulaşmışken bu oran 2.000 metre yükseklikteki Alp tarım arazilerinde, dik yamaçlar, ulaşım zorlukları ve daha seyrek tarım uygulamaları nedeniyle yalnızca %11’de kaldı.
Geçmişe açılan bu eşsiz pencere az kalsın sonsuza dek kapanıyordu. Biyolojik çeşitlilik kaybını sayısal olarak ölçmek hiçbir zaman kolay olmadı. Doğayı yakından izleyen İsviçre’de bile sistematik ölçümler ancak son yirmi yılda yapılmaya başlandı.
Tarımın sanayileşmesinden önceki dönemlerde çayırlarda hangi bitkilerin bulunduğu bilinmiyor. Dünyanın büyük bir bölümünde, bitki envanterleri ancak büyük kayıplar yaşandıktan sonra tutulmaya başlandı.

İsviçre’nin tarım araştırma enstitüsü Agroscope’ta yapılacak tadilat hazırlıkları sırasında, 1884 ile 1931 yılları arasında tutulmuş bitki envanterleri neredeyse çöpe atılıyordu. “Neyse ki orada çalışan bir meslektaşımız bu belgelerin çöp değil, araştırma dünyasına ait birer hazine olduğunu fark etti,” diyor Dengler.
Farklı çayır türlerinin verimliliğini araştıran İsviçreli botanikçiler Friedrich Stebler ve Carl Schröter tarafından el yazısıyla hazırlanmış bu listeler sonradan bir araya getirilmişti.

19. yüzyılda ve 20. yüzyılın başlarında incelenen eski çayırların neredeyse tamamı, şaşırtıcı bir şekilde bugün hâlâ çayır niteliğini koruyor. Yalnızca 20’ye yakın alan, sonradan yapılaşmaya açılması, yeniden orman haline gelmesi ya da göle dönüşmesi gibi nedenlerle çalışma dışında bırakıldı.
“Araştırmalarımızı, o zaman da bugün de tarımsal çayır olan alanlarla sınırladık, sonradan golf sahası olmuş arazileri analizlerimize katmadık,” diyor saha çalışmalarından sorumlu doktora öğrencisi Stefan Widmer.
İsviçre bu tür çalışmalar için ideal bir ülke. Yoğun biçimde yapılaşmış olsa da ülkenin dört bir yanında tarım faaliyetleri sürüyor. Diğer Avrupa ülkelerinin aksine, Alp Dağları gibi zorlu bölgelerde bile tarım, devlet destekleri sayesinde ayakta kalmayı başarmış.
Araştırmacılara göre, yüksek rakımlarda makine ve gübre kullanımının çok daha sınırlı olması, bu faktörlerin tür çeşitliliği üzerindeki etkilerinin incelenmesini ve iklim değişikliği gibi diğer etkenlerle karşılaştırılmasını mümkün kılıyor.
“Verilerimiz, bu aşamada biyoçeşitlilik kaybının başlıca nedeninin iklim değişikliğinden ziyade arazi kullanımı olduğunu gösteriyor,” diyor Widmer.
Çiftçilerin tarlaları biçme, gübreleme ve hayvan otlatma biçimleri, hangi bitki türlerinin hayatta kalacağını belirliyor. Analize göre, azotlu gübre kullanımının artması, tarlaların daha sık biçilmesi ve yüksek verimli bitkilerin yerli türlerin yerini alması bitki çeşitliliğini azaltıyor. Tespit edilen türlerin 117’si gerilerken, yalnızca altı tür yaygınlığını artırmış durumda.

“Rakımları aynı olan çayırlar arasında bu kadar belirgin farklar olması gerçekten şaşırtıcıydı,” diyor Widmer saha deneyimini anlatırken. “Bunun en önemli nedenlerinden biri, çiftçilerin çayırları işleme biçimlerindeki farklılıklar. Kimileri çok yoğun tarım uygularken kimileri türleri tanıyor, ekolojik dengeyi önemsiyor ve biyolojik çeşitliliği desteklemeye çalışıyor.”
2000’li yılların başından beri İsviçre çayırlarında bitki çeşitliliğinde az da olsa bir artış gözlemleniyor. “Bu gelişmeler kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bunlar, kapsamlı tarım müdahalelerinin bir sonucu,” diyor Dengler. Çiftçilere çayırları geç biçmeleri, daha seyrek otlatma yapmaları ve belirli bitki türlerini korumaları karşılığında teşvik ödemeleri yapılıyor. Bu uygulamalar verimi azaltsa da kayıplar cömert sübvansiyonlarla telafi ediliyor.
Araştırmanın ek bölümünde, doğanın kendini yenileme gücünü ortaya koyan umut verici bir bulguya da ulaşıldı. Bilim insanları, eski türleri 30×30 santimetrelik örnekleme alanlarında bulamayınca arama yarıçapını 500 metreye çıkardı ve eski türlerin tamamını yeniden tespit etti. Üstelik bunların çoğu ya koruma altındaki bölgelerde ya da biyolojik çeşitliliği teşvik etmeye yönelik alanlardaydı. Bu da doğayı korumaya yönelik politikaların ne denli etkili olduğunu ortaya koyuyor.