Dünya Saðlýk Örgütü’nün (WHO) uzmanlaþmýþ kanser kuruluþu olan Uluslararasý Kanser Araþtýrmalarý Kurumu (International Agency for Research on Cancer- IARC) GDO’lu ürünlerin %80’inde kullanýlan ot ilacý (herbisit) etken maddesi olan (Glyphosate) Glifosat'ýn insanlarda muhtemelen kanser yaptýðýný açýkladý.(1)
Raporda da belirtildiði gibi, Glifosat tüm herbisitler içinde en yaygýn olaný. Deðiþik tarým, orman, þehir ve konut uygulamalarýnda yaygýn olarak kullanýlýyor. Kullanýmý, genetiði deðiþtirilmiþ Glifosat herbisitine dayanýklý ürünlerin geliþtirilmesiyle daha da arttý. Genellikle GDO’lu soya ve mýsýr üretiminde kullanýlan ve Roundup adýyla satýlan glifosat, havada, suda ve yiyeceklerin yaný sýra ilaca maruz kalan tarým iþçilerinin kan ve idrarlarýnda da tespit edildi. (2)
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öðretim Üyesi Prof. Dr.Tayfun Özkaya "insanlarda muhtemelen kanser yapar" sözünün hafife alýnmamasý gerektiðini altýný çiziyor: "Çünkü doðrudan insanlarda deney yapýlmasý mümkün deðil. Hayvan deneyleri ile bu sonuca ulaþýlýyor."
Dünya Saðlýk Örgütünün bu açýklamasýnýn ardýndan geçtiðimiz hafta, ABD Çevre Koruma Ajansý (EPA) yetkili mercilerin, gýdada ilgili ilacýn kalýntýlarýný test etmeye baþlayabileceðini duyurdu.(3) Ülkede 2011’de, 300 soya fasülyesi üstünde yapýlan testlerde, 271’ inde glifosata rastlandýðý belirtiliyor (4). Ayrýca yapýlan araþtýrmalara göre glifosat sadece “muhtemelen kanserojen” olmasýnýn dýþýnda, saðlýk açýsýndan pekçok kötü etkiye ve soruna yolaçýyor.
Glifosat Kullanýmý Artýyor!
Dünyada bu etkili maddeli ilk herbisiti çýkaran Monsanto firmasý olmakla beraber, artýk bir çok ülkede baþka bir çok firma da bu herbisidi üretiyor ve kullanýmý da her geçen gün artýyor. Organik tarým uzmaný ve danýþman Nurhayat Bayturan’a göre, bu artýþa yol açan en önemli sebeplerden biri, baðýþýklýk kazanan yabani otlar geliþmesi ve bu sebeple daha fazla ot ilacý gereksinimi. ABD Tarým Bakanlýðý’nýn verilerine göre sadece 2013’ te 28 milyon hektar araziden fazla arazide glifosata dirençli yabani ot geliþmiþ (5).Ýkincisi ise glifosata dirençli genetiði deðiþtirilmiþ (GDO’lu) kültürlerin artmasý ve ekilmesi. Örneðin Arjantin'de neredeyse soya üretiminin tümünde, 19 milyon hektar arazide, genetiði deðiþtirilmiþ soya kullanýlmýþ.
Buðday Derneði Eþ Genel Müdürü Batur Þehirlioðlu da 2013’te ABD Çevre Koruma Ajansý’nýn (EPA), gýdalarda bulunabilir glisofat miktarýný arttýrdýðýna dikkat çekiyor. Kalýntý miktarý havuçta 25, tatlý patateste 15 kat fazlalaþtýrýlýyor. Bu artýþlarýn, Monsanto firmasýnýn 2012’de yaptýðý talebin ardýndan gelmesi de dikkat çekici. Bu artýþ kararýna dayanak olarak herhangi bir araþtýrma ya da test yaptýrmayan ya da baðýmsýz araþtýrmalarý dikkate almayan EPA, sadece Monsanto’nun yani ürünü satan firmanýn yaptýðý testleri baz alýyor.(6)
Peki 70’ lerden beri kullanýlan bu ot ilacýnýn 40 yýl sonra neden gýdada kalýntý seviyesinin arttýrýlmasýna ihtiyaç duyuluyor?
Batur Þehirlioðlu’na göre, yabani otlar baðýþýklýk kazandýkça ve direnç gösterdikçe daha fazla ilaç kullanmak, dozajýný arttýrmak gerekiyor. Bu da kalýntý seviyesini arttýrmayý gerektiriyor; insan saðlýðýný, çevreye ve su kaynaklarýna etkisini sorgulamadan.
Peki Türkiye’de durum ne?
TÜÝK verilerine göre; tarým ilaçlarýnda 1979’da 8.396 ton dolayýnda olan tüketim, 2008’de 20.000 tonu geçmiþ. Ülkemizdeki kimyasal tarým ilaçlarýnýn kullanýmý, maalesef saðlýðýmýzý olduðu kadar çevremizi de etkileyebilecek bir biçimde. Bu sorunun en temel nedeni kontrolsüz ve bilinçsiz kullaným. Ayrýca bitki koruma çalýþma ve hizmetlerinin Tarým ve Köyiþleri Bakanlýðý’na baðlý iki farklý Genel Müdürlük tarafýndan Daire Baþkanlýðý düzeyinde yönetilmesi ve son yýllarda yürürlüðe giren mevzuatlar da bu konuda yetersiz.
Uluslararasý Kanser Araþtýrmalarý Kurumu’nun söz konusu açýklamasýnýn ardýndan Gýda, Tarým ve Hayvancýlýk Bakanlýðý da bir açýklama yayýnlayarak kamuoyunun eksik ve yanlýþ bilgilendirildiðini duyurdu (7). Açýklamada; genellikle erken ilkbahar döneminde yabancý ot kontrolünü saðlamak amacýyla topraða uygulanan Glyphosate’ýn toprakta 10-15 gün içerisinde toprak mikroorganizmalarý tarafýndan parçalandýðý belirtilerek, bitkisel ürünlerde hasat öncesi alýnan numunelerde gerekli analizler ve denetimlerin Bakanlýkça yapýldýðý vurgulandý.
Açýklamada ayrýca, Bitki Koruma Ürünlerinin tavsiyesine uygun olarak önerilen dozda ve zamanýnda kullanýlmasý gerektiði , bu önlemler alýnmadýðý takdirde ise insan, bitki ve çevre saðlýðý açýsýndan risk oluþturduðu belirtiliyor. Oysa ki ülkemizde bu tür ilaçlarýn herkesin ulaþabileceði bir þekilde ve yaygýn kullanýmý gözönüne alýndýðýnda durum endiþe verici.
Hepimizin ne yediðini bilmeye hakký vardýr!
Glifosat’ýn toprakta parçalanmasý için gereken süre, Tarým Bakanlýðý’nýn açýkladýðý gibi 10-15 gün ile sýnýrlý deðil maalesef. Toprakta glifosatýn yarý ömrü 2 ila 197 gün arasýnda deðiþiyor. (8) Kullanýldýðý topraðýn yapýsý ve iklim koþullarý da toprakta kalma süresini etkileyen faktörlerin baþýnda geliyor. Araþtýrmalar, glifosatýn su kaynaklarýna da karýþarak su piresi gibi canlýlara birebir etkisi olduðunu gösteriyor (9). Glifosat’ýn sudaki yarý ömrü ise ortalama 91 güne kadar sürüyor.Bu noktada, Amerikan Çevre Ajansý (EPA) ve AB’ nin etki tahminleri de yetersiz ve yenilenmeli.
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bitki Koruma Bölümü Emekli Öðretim Üyesi Nafiz Delen de önemli bir noktaya iþaret ediyor:
“Glifosat sistemik bir herbisittir. Otlarýn üzerine püskürtüldüðünde, köklere doðru taþýnýr ve bitkiyi öldürür. Doðal olarak derinde kalmýþ ot tohumlarýna etkili olamaz. Ancak bir çok pestisit gibi, glifosatýn da yeraltý sularýna sýzma ya da buharlaþarak havaya karýþma riski bulunmaktadýr. Yeraltý sularýna sýzma riski olan pestisitlerin su kaynaklarýndan uzakta kullanýmlarý gerekmektedir. Geliþmiþ ülkelerde bu yönlü kýsýtlamalar vardýr. Ancak, bizde yok. Buharlaþabilen pestisitlerin en büyük tehlikesi, onlarý uygulayanlaradýr. Bu nedenle, uygulayýcýlarýn koruyucu giysiler ve maske ile ilaçlama yapmasý gereklidir. Ancak, böyle bir kurala ülkemizde fazlaca uyulmamaktadýr. Ayrýca tüm tarým ilaçlarý bilinçsiz ve kontrolsüz kullanýldýklarýnda, zararlý organizmalarda dayanýklýlýk sorununa yol açar. Bu konu ülkemizde çok yaygýndýr ve çevremizi, saðlýðýmýzý etkileyebilmektedir. Çünkü, zararlý organizmalar dayanýklýlýk kazandýkça, kullanýcý doz yükseltmelerine gider. Bu da kalýntý riskini artýrýr.”
Yüksek Ziraat Mühendisi Yahya Emin Demirci’ye göre de; glifosat büyük oranda bitki bünyesine alýnmakta veya genellikle de bir miktar yüzeyde kalýntýsý söz konusu olabilmektedir. Bitki üzerinde kalan partiküllerin bu aþamadan sonra topraktaki yolculuðu topraðýn fiziksel yapýsýndan tutun, mikroorganizma yapýsýna veya iklim þartlarýna kadar birçok etkene baðlý olarak deðiþebiliyor. Bu deðiþkenlere baðlý olarak da yeraltý suyuna karýþmasý, toprak partiküllerine tutunup farklý taþýyýcýlarla ilaçlama yapýlmayan bölgelere taþýnmasý veya topraktaki organik maddelere tutunup mikroorganizmalar tarafýndan alýnmasý söz konusu olabilir.
ABD’de soya gibi kontrollü ekimi yapýlan alanlar da bile son üründe çýkan glifosat kalýntýsý Türkiye’de ekilen mýsýrda niye çýkmasýn? Tarým Bakanlýðý “10-15 gün içinde toprakta parçalanýr” derken aslýnda kamuoyunu yanýltýyor. Gýdaya bulaþtýðý, kalýntý býraktýðý testlerde ortaya çýkmýþ, insanda da “muhtemelen” kanserojen etkileri olan bu ilaçla ilgili daha çok araþtýrma, analiz ve denetim yapýlmasý ve bunlarýn kamuoyuyla þeffaf bir þekilde paylaþýlmasý gerekir. Hepimizin ne yediðini bilmeye hakký vardýr!
Bir diðer kritik konu ise; ülkemiz ithal yoluyla bir çok tarým ürününü yurt dýþýndan temin ediyor. AB Hýzlý Alarm Sistemi verilerine göre; 2011 yýlýnýn 8. - 17. haftalarýnda AB ülkelerine Türkiye’den gönderilen 16 parti mercimekte glifosat kalýntýsý saptandý. Türkiye ithal ettiði mercimeðin çoðunu genelde Genetiði deðiþtirilmiþ (GDO) mercimek üretimi yapan Kanada’dan ve Amerika’dan alýyor. Bu durumda ithal edilen ve GDO'lu olma olasýlýðý bulunan ürünlerin ülkemize de girme riski devam ediyor. Bu konuda analizlerin yetersiz olduðu bizzat Gýda, Tarým ve Hayvancýlýk Bakanlýðý tarafýndan kabul edildi. Bakanlýðýn 1 Aðustos 2014 tarihli resmi yazýsýnda Genetiði Deðiþtirilmiþ Organizmalar (GDO) içeren bazý mýsýr ve soya çeþitlerinin de Türkiye’de kimlik ve miktar tespitinin yapýlamadýðý belirtiliyor.
Greenpeace’in 2014’te yaptýðý araþtýrma ve bu araþtýrma sonuçlarýyla hazýrlanan rapora göre ise; Türkiye’de zaten, GDO’lu ürünlerin incelenmesi konusunda laboratuvarlar yetersiz.(10) Tarým Gýda ve Hayvancýlýk Bakanlýðý’na baðlý, Türkiye Akreditasyon Kurumu TÜRKAK’tan akredite laboratuvarlarýn hiçbiri, Türkiye’de izinli olmayan GDO'larýn tespitini yapamýyor.Ayrýca Biyogüvenlik Kurulu, hayvan yemi olarak kullanýlmak üzere 10’un üstünde GDO’lu soya ve mýsýr çeþidinin ithalatýna izin veriyor.Bunlarýn yem olarak Türkiye’ye girdikten sonra ne amaçlý kullanýldýðýna yönelik de bir izlenebilirlik yok.
Ne yazýk ki tarým sektöründe kullanýlan tarým ilaçlarý, gübreler, hormonlar, insan saðlýðý ve ekosistem üzerindeki etkilerine yönelik uzun vadeli araþtýrmalar yapýlmadan kullanýma sunuluyor. Böylece bir anlamda tarým iþçisi, tüketici denek olarak kullanýlýyor. Devletler ve Dünya Saðlýk Örgütü gibi yapýlarýn da görevi, yýllarca kullanýmdan sonra yapýlan araþtýrmalar ile bu ilaçlarýn kullanýmýna sýnýrlama getirmek veya yasaklamak deðil, kullanýma sunulmadan gerekli araþtýrmalarýn yapýlmasýný saðlamak olmalý. Bu konuda yapýlan açýklamada belirttikleri gibi, Bakanlýðýmýzýn görevinin de AB’ yi takip etmek deðil, tarým iþçisini ve tüketicisini korumak için gerekli araþtýrmalarý yapmak, tedbirleri almak, mevzuatlarý çýkarmak olduðunu düþünüyoruz.
Yine Monsanto’nun ürettiði zehirli böcek ilacý DDT de, Rachel Carson’un “Sessiz Bahar” kitabýnda ölümcül etkileri ve kanser riski ortaya çýkarýlana kadar dünyada çok yaygýn bir biçimde kullanýlýyordu. Bu zehirli kimyasal, kitabýn yayýnlanmasýndan ancak 10 yýl sonra yasaklanabildi (11).Ayný þekilde Glifosatýn da, bir 10 yýl daha hayatýmýzda olmasýna izin vermeyelim!
Kaynaklar: