ENGLISH
DESTEK OL!
Gönüllü Ol
HABERLER

Net sıfıra ulaşmanın anahtarı: Doğa temelli çözümler

Yayınlanma Tarihi: 21 Mart 2022
Net sıfıra ulaşmanın anahtarı: Doğa temelli çözümler

Doğa temelli çözümler son yıllarda, iklim değişikliğini azaltmak ve uyum sağlamak için doğal ekosistemlerin kullanılması, Paris Anlaşması’nın hedeflerine ulaşılması konusundaki tartışmalarda ön plana çıktı.

Bu sözde “doğa temelli çözümler” birçok ülkenin ve şirketlerin önümüzdeki on yıllarda net sıfır elde etme planlarının anahtarı.

Bu terim, Glasgow İklim Paktı’nın ne olduğuna dair bir taslakta kısaca yer aldı ve Birleşik Krallık başbakanı Boris Johnson’ın “kömür, araba, nakit ve ağaçlar” sloganının ardından Zirvedeki ülkeler ormansızlaşmayı durdurmayı amaçlayan ve manşetleri süsleyen çok sayıda sözler verdi.

Ancak bu “doğa temelli çözümleri” eleştirenler de var. Bazıları bir araç olarak doğa kavramının, doğanın asıl değerini azalttığını ve belirsizleştirdiğini savunuyor. Diğerleri bu terimi reddediyor ve belirsizliğin onu kasıtlı kötü kullanıma  teşvik ettiği konusunda uyarıyor.

Carbon Brief bu makalede, “doğa temelli çözümler” teriminin tarihini, etkililiğini çevreleyen tartışmaları ve bu tartışmaların şu anda küresel iklim müzakerelerinde tuttukları yeri inceliyor.

“Doğa temelli çözümler” teriminin kökeni nedir?

“Doğa temelli çözümler” terimi 2008 yılında Dünya Bankası tarafından ortaya atılmış ve aynı yıl Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından kabul edilmiştir. IUCN doğa temelli çözümleri şöyle tanımlar:

“Doğal ve değiştirilmiş ekosistemleri, hem insan refahı hem de biyoçeşitlilik yararları sağlamak için toplumsal zorlukları etkin ve uyarlanabilir olarak ele alacak şekilde korumaya, sürdürülebilir bir şekilde yönetmeye ve restore etmeye yönelik eylemler. Sağlıklı ekosistemlerden kaynaklanan; iklim değişikliği, afet riskinin azaltılması, gıda ve su güvenliği, sağlık gibi büyük zorlukları hedefleyen ve ekonomik kalkınma için kritik öneme sahip faydalar, bu eylemlerin temelini oluşturur.

Orijinal kullanımında terim, ağırlıklı olarak iklim değişikliğine uyum ve biyoçeşitliliğin korunması amacıyla doğa ile ortak çalışma yolları anlamına geldi. Oxford Üniversitesi Doğa Temelli Çözümler Girişimi direktörü Prof. Nathalie Seddon, iklim değişikliğini azaltmak için doğa temelli çözümleri kullanmanın daha fazla tercih edildiğini söylüyor.

Öne sürülen bir diğer terim ise “doğal iklim çözümleri“. Ancak bu çözümler öncelikle doğayı korumanın, iklime dayalı yararlarına odaklanıyor.

Doğa temelli çözümler, daha fazla ağaç dikip karbon depolamayı artırarak veya ormansızlaşmayı sınırlayıp sera gazı emisyonlarını önleyerek çalışır. Seddon ve diğerleri genellikle çözümleri üç geniş kategoriye ayırır:

-Ekosistemin korunması;  topraklardan, ormanlardan veya okyanustan kaynaklanan karbon kaybını durdurmayı amaçlıyor. Bu hususta verilebilecek bazı örneklerden biri, tropikal yağmur ormanlarındaki ormansızlaşmayı durdurmak ve korunan alanlar oluşturmak veya genişletmek.

-Ekosistem restorasyonu; turbalıkların yeniden ıslatılması, deniz çayırları ve mangrovlar dahil kıyı ekosistemlerinin restorasyonu gibi halihazırda bozulmuş biyomların rehabilitasyonunu içerir. Bu kategori ayrıca, büyük ölçekli ağaç dikimi veya üretilmiş sulak alanların oluşturulması gibi tamamen yeni ekosistemlerin inşasına dayanan çözümler de içerir.

-Arazi yönetimi uygulamalarının iyileştirilmesi; Geliştirilmiş arazi yönetimi uygulamaları arasında endüstriyel tarımdan agroekoloji veya tarım ormancılığı gibi daha sürdürülebilir yöntemlere geçmek, örtü bitkilerinin kullanımıyla topraktaki karbon içeriğini artırmak ve toprağa uygulanan kimyasal gübre miktarını azaltarak toprak sağlığını teşvik etmek yer alıyor.

Seddon, doğa temelli çözümlerin genellikle toprağın daha fazla karbon alması veya depolaması için kullanılabileceğini, ancak okyanusun da bunda hayati bir rol oynayabileceğine dair giderek artan bir kabul olduğunu ekliyor. 

Doğa temelli çözümler ne kadar karbondioksit tasarrufu sağlayabilir?

Araştırmacılar, entegre değerlendirme modellerini kullanarak doğa temelli çözümlerin ne kadar “azaltma potansiyeline” sahip olduğunu tahmin edebilir.

Seddon, yılda yaklaşık 10-12 milyar ton karbondioksit eşdeğeri tasarruf edilebileceğini ve bunun da ulaşılması öngörülen en yüksek sıcaklık seviyesini yaklaşık 0,3 derece azaltmaya yetebileceğini söylüyor.

Bununla birlikte, farklı çalışma ve yaklaşımlardan elde edilen çeşitli tahminler, doğrudan karşılaştırmaları zorlaştırıyor. Gerçek rakam ne olursa olsun, fosil yakıt yakma ve arazi kullanımı değişiminden yılda yaklaşık 40GtCO2 yayılan CO2 miktarı ile doğa temelli çözümlerin aşağı çekebileceği CO2 miktarı arasında büyük bir boşluk var.

Seddon’un ortak yazar olduğu yakın tarihli bir Nature yorumu, üç çözüm kategorisinden her birinin azaltma potansiyelini analiz ediyor. Tahmini 10GtCO2e toplamının sadece% 20’si “ağaçlandırma” veya ağaç dikimi de dahil olmak üzere bozulmuş ekosistemlerin restore edilmesinden kaynaklanıyor. Mevcut ekosistemlerin korunması ve sürdürülebilir arazi yönetiminin her biri %40 katkıda bulunur. Seddon, Carbon Brief’e şunları söylüyor:

“Ağaç dikmeye bu denli odaklanılması, her şeyden önce birincil ihtiyacımız olan, sahip olduğumuz ekosistemleri korumak ilkesinden bizi uzaklaştırabilir.”

2019 yılında Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), altıncı değerlendirme döngüsünün bir parçası olarak SRCCL şeklinde bilinen, iklim değişikliği ve arazi hakkında özel bir rapor yayınladı. Tarım, ormancılık ve arazi kullanımı değişiminin, sera gazlarının toplam net insan kaynaklı emisyonlarının yaklaşık dörtte birinde payı olduğu tahmin ediliyor.

SRCCL; iklim değişikliğine uyum,  iklim değişikliği azaltımı ve sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunan ve halihazırda uygulanmakta olan kara tabanlı eylemleri değerlendirdi. “Sürdürülebilir gıda üretimi, gelişmiş ve sürdürülebilir orman yönetimi, toprak için  organik karbon yönetimi, ekosistemi koruma, arazi restorasyonu, ormansızlaşma ve aşınmanın azaltılması, gıda kaybı ve israfının azaltılmasının” tüm bu zorlukları en iyi karşılayan seçenekler olduğunu; ancak “biyofiziksel, sosyoekonomik ve diğer olanak sağlayan faktörlerin entegrasyonunu gerektirdiğini” ortaya koydu.

Raporda ayrıca bu arazi yönetimi çözümlerinin her biri için bir dizi farklı azaltma stratejisi ve tahmini listelenmektedir. Rapora göre arazi kullanım emisyonlarını azaltma potansiyelinde en yüksek eylemler; ormansızlaşma ve orman aşınmasının azaltılması (yılda 0.4-5.8GtCO2e), bitkisel beslenme ağırlıklı diyetlere doğru kayma (yılda 0.7-8.0GtCO2e) ve gıda ve tarımsal atıkların azaltılması. (yılda 0.8-4.5GtCO2e).

Rapor aynı zamanda, CO2 giderimi için en büyük potansiyele sahip çözümlerin ağaçlandırma (yılda 0,5-10.1GtCO2e), ekili arazilerde ve çayırlarda toprak karbonunun tutulması (yılda 0,4-8,6GtCO2e) ve karbon yakalama ve depolama ile biyoenerji (BECCS) olduğunu söylüyor (yılda 0.4-11.3GtCO2e).

Carbon Brief daha önce bir dizi farklı doğal iklim çözümlerini analiz etti ve BECC’lere olan ihtiyacı sınırlayarak 1,5 ° C’nin altındaki yollarda ihtiyaç duyulan gerekli emisyon azaltımlarının önemli bir bölümünü sağlayabileceklerini buldu. SRCCL’nin önemli uyarılarından biri, bu çözümlerden bazılarının arazi talebini artırarak “adaptasyon, çölleşme, arazi aşınması ve gıda güvenliği için olumsuz yan etkilere” yol açabileceği.

Bununla birlikte ekin arazilerinin ve otlakların daha iyi yönetimi, gelişmiş ve sürdürülebilir orman yönetimi ve artan toprak için organik karbon içeriği gibi çözümler, arazi kullanımı değişikliği gerektirmez. Yüksek karbonlu doğal ekosistemlerin korunması, geri kazanılması ve biyoçeşitliliğin korunması doğru yapılırsa sürdürülebilir kalkınmaya katkıda bulunurken aynı zamanda arazi rekabetini azaltabilir ve yoksulluğu azaltırken ekosistem işlevlerini artırabilir.

IPCC raporunda zamana göre; turbalıklar, sulak alanlar, menzil alanları, mangrovlar ve ormanlar gibi yüksek karbonlu ekosistemlerin korunmasının en hızlı sonuçları verdiği belirtiliyor. Öte yandan ağaçlandırma, yeniden ağaçlandırma ve restorasyon ile  tarım ormanlarının ve aşınmış toprakların geri kazanılması uzun  yıllar alabilir.

Ağaçlandırma, tarım ormanları veya hasat edilmiş ağaçta depolama yoluyla toprak veya bitki örtüsünden karbon ayrılması da sonsuza dek sürmez. Ağaçlar olgunlaşır ve en yüksek karbon alımına ulaşır, toprak karbonu doygunluğa ulaşabilir, iklim değişikliği bitki örtüsünün daha fazla karbon absorbe etme kabiliyetini azaltabilir ve tüm ormanlar iklim değişikliği kaynaklı orman yangınlarında yanabilir.

Turbalık alanlar yüzyıllar boyunca karbonu tutmaya devam edebilir. Ancak bu doğal karbon rezervlerinin hiçbiri gelecekteki insan etkisine veya iklim değişikliği kaynaklı ekstrem hava koşullarına duyarsız değildir. Örneğin, araştırmalar özellikle ısınma 2 C’yi aşarsa tropikal ormanların gelecekte nasıl karbon kaynağı olma riskinin olduğunu göstermiştir.

Doğa temelli çözümler adaptasyona nasıl fayda sağlayabilir?

Bu terim, “doğa temelli çözümler” kavramının savunucuları için; doğal peyzajların hem atmosferden karbonu on yıldan yüzyıla kadar süren zaman ölçeklerinde depolayabilme hem de insanların iklim etkilerine dayanmalarına yardımcı olma yeteneğine işaret ediyor.

Bazı doğa temelli çözümler, azaltma ve adaptasyonu aynı anda ele alıyor. Mangrovlar büyük miktarda karbon depolarlar ve fırtına dalgalanmalarına karşı da siper görevi görürler. Kentlerdeki ağaçlar atmosferden CO2 çeker ancak aynı zamanda gölge ve soğutma etkileri sağlarlar.

Bununla birlikte doğa temelli çözümler hem azaltma hem de adaptasyon için etkenliklerini gösterir. Ağaçlandırma son birkaç yılda çok dikkat çekse de çeşitli çalışmalar büyük ölçekli ağaç dikme projelerinin ağaç örtüsünü, biyoçeşitliliği veya halkların geçim kaynaklarını iyileştirmek için çok az şey yaptığını göstermiştir.

Seddon, ağaç dikmenin ya da başka bir doğa temelli çözümün iklim değişikliği için “sihirli değnek” olmadığını açıkça belirtiyor ve Carbon Brief’e şunları aktarıyor:

“Öncelikli ihtiyaç fosil yakıtları toprakta tutmaktır. Yüksek emisyonlu endüstrilerin ve yüksek emisyonlu ülkelerin bir şekilde yeterli ağaç yetiştirirsek emisyonlarımızı dengeleyebileceğimizi belirtmiş olmaları çok endişe verici. Bunu yapmak imkansız.”

Neden bazıları “doğa temelli çözümler” terimini eleştiriyor?

“Doğa temelli çözümler” terimi kendi içinde evrensel olarak hoş karşılanmadı. Akademisyenler, çevre aktivistleri, sivil toplum örgütleri de dahil olmak üzere bu terimi eleştiren kişiler; doğa temelli çözümlerin iklim değişikliğini önemli ölçüde ele almadığını ve hatta hem çevre hem de insanlar için zararlı olabileceğini savunuyor.

Terimi eleştirenler “doğaya dayalı çözümler” teriminin, “doğanın” ne olduğunu veya hangi çözümlerin doğal olduğu konusunda net olmadığını; belirsiz bir şekilde tanımlanmış fazla kapsamlı bir terim olduğunu söylüyor.

Tüm doğa temelli çözümler, karmaşık sosyo-ekolojik sistemlere bir dereceye kadar müdahale içerir ancak bunu yapma derecesinde, hangi yönetim yaklaşımını kullandıklarında veya benimsediklerinde farklılık gösterirler.

Sivil toplum kuruluşu ActionAid International’ın iklim politikası koordinatörü Teresa Anderson, teknolojik müdahalenin veya insan yönetiminin çözümünün doğa temelli bir çözüm olarak kategorize edilmesine ne derece izin verdiğinin belirsiz olduğunu söylüyor. Carbon Brief’e şunları ifade ediyor:

“Günümüzde herhangi bir çöp doğa temelli olarak damgalanabilir. Bu terim; ağaç tarlaları, endüstriyel tarım, arazi gaspları, karbon ve biyoçeşitlilik dengelemeleri için geçerli olabilir. Terim o kadar belirsiz ki muhtemelen bir ağacı kesebilir, bir çubuk olasıya kadar yontabilir, aya karşı sallayabilir ve buna doğa temelli bir çözüm diyebilirim.”

Diğer bir eleştiri ise, “ekosistem hizmetleri” terimine benzer şekilde “çözümler” kelimesine yapılan vurgunun, doğanın yalnızca kendi iyiliği için değil, insanlara olan yararında faydalı olduğunu ima etmesidir diyor. Anderson, doğa temelli çözümlerin belirsiz tanımının kasıtlı ve kasıtlı olmayan yanlış kullanımından dolayı da risk altında olduğunu söylüyor. Carbon Brief’e verdiği demeçte, terimin artık “karbon dengeleme ile neredeyse evrensel olarak eş anlamlı” olduğunu da ekliyor ve diyor ki:

“Bu [net-sıfır taahhütlerinin] çoğu büyük ‘negatif emisyon’ bileşenlerine sahiptir. Bir şeyin, bir yerde karbonu kirlettikten sonra havadan emeceği varsayımı… Doğa temelli çözümlerin en önde gelen savunucularının, kirliliklerine bir çözüm olarak gördükleri için çevreyi kirletenler olma eğiliminde olduklarını giderek daha fazla görüyoruz.”

Kayıp ve hasar konusunda bir grup gelişmekte olan ülke hükümetinin danışmanı olan ve ABD’deki Atlantik Koleji’nde küresel çevre siyaseti profesörü Doreen Stabinsky, doğa temelli çözümler teriminin “çevreci gözükmek için onu kullanan güçlü aktörler, terimin hangi anlama gelmesini istiyorlarsa o anlama gelir” diyor.

Örnek olay incelemesi: Avustralya’da doğa temelli çözümler nasıl kullanılıyor?

Doğa temelli bir çözüm olarak ormansızlaşmayı önleyen hükümet destekli bir karbon pazarı örneği, Avustralya’nın 4,5 milyar dolarlık Emisyon Azaltma Fonu’dur.

Şu anda, 2011 Karbon Kredileri (Karbon Tarımı Girişimi) Yasası kapsamında ülkenin tek yasallaştırılmış iklim politikalarından biri olan bu politika, Avustralya’nın büyük fosil yakıt sektörü de dahil olmak üzere toprak sahiplerine ve işletmelere karbon emisyonlarını normallerinin altında azaltmaları için para ödüyor. Fon, toplam Avustralya Karbon Kredi Birimlerinin (ACCU) % 20’sinden sorumlu olan “ormansızlaşmadan kaçınılması” da dahil olmak üzere, topraktan kaynaklanan emisyonları azaltma yöntemlerini içeriyor. Çiftçiler, öncelikle Yeni Güney Galler (NSW) eyaletinde olmak üzere, yasal olarak bunu yapmalarına izin verecek 15 yıllık bir arazi temizleme izni kullanarak arazilerindeki yerli ormanı temizlemediği için karbon kredisine layık görüldü.

Bu izinler kapsamında yaklaşık 2 milyon hektarlık alanın temizlenmesine onay verilmişti. Ancak bağımsız düşünce kuruluşu Avustralya Enstitüsü’nden Polly Hemming’in Carbon Brief’e söylediği gibi, “eğer bu miktardaki araziyi tarihe geçecek bir temizleme hızında temizlerseniz, en ölçülü senaryolar altında bile yaklaşık 128 yıl sürer.

Yöntemin arkasındaki varsayımları test eden Hemming, “hiçbir noktada hükümetin durup da tüm bu toprakları temizlemenin aslında mümkün olmadığını dile getirmediğini” söylüyor.

Avustralya’nın ormansızlaşmayı önlemeyi hesaplama yöntemi akademisyenler tarafından ağır bir şekilde eleştirildi ancak Hemming, hatalı metodolojiye yönelik bir soruşturma gizli kalsa bile kredi satmaya devam edildiğini  söylüyor ve ekliyor;

“Avustralya hükümeti, dengelerin hedefimizi tutturmaya çalışmamıza yardımcı olmak için bütünlükle kullanılacağını söylemiyor, ancak karbonsuzlaştırma ön plandadır. Fosil yakıt üretimini aktif olarak artıracağımızı ve ofsetlerle emisyon artışlarından para vererek kurtulacağımızı söylüyor. Sadece kendi hedeflerini tutturmak için değil, aynı zamanda devasa petrol ve gaz şirketlerimizin de hedeflerini tutturduğunun görülebilmesi için ofset gelişimini hızlı bir şekilde takip ediyor. Yani hükümet mutluysa, endüstri mutlu, lobiciler mutlu, karbon toplayıcılar mutlu, proje savunucuları mutlu. İklim mutlu değil, ama bunun bir önemi yok çünkü kağıt üzerinde güzel görünüyor.”

Avustralya’nın COP26’dan hemen önce açıkladığı uzun vadeli net sıfır stratejisi, emisyon azaltımlarının %10-20’sinin ağaç dikmekten ve toprak karbonunu yönetmekten yurtiçinde ve yurtdışındaki ofsetlerden geleceğini varsayıyor. Bu strateji, bir bilim adamı ve İklim Analitiği’nin başkanı olan Dr. Bill Hare’in Guardian’a söylediği üzere, toprağın ve ağaçların ne kadar karbon emebileceği hakkındaki verilerin “apaçık manipülasyonuna” dayanıyor.

Baxter’a göre, doğa temelli çözümler “gerçekten kötü tanımlanmış bir terim” ve “uzun zamandır bahsettiğimiz bir sürü şeyin yeniden bir araya getirilmesidir”. En büyük endişelerinden biri, doğaya bir güvenlik ağı olarak ne kadar güvenilebileceğine dair değerlendirmelere duyulan aşırı güvendir. Diyor ki:

“Bu işi yaparken  biyosfer üzerinde benzeri görülmemiş bir deney yaptığımızın farkında değiliz. Doğa ne kadar bu işin icabına bakabilir? Bilmiyoruz. Umarım çok fazladır çünkü fosil yakıt emisyonlarımızı azaltmıyor gibiyiz. Ve eğer fosil yakıt emisyonlarımızı azaltmıyorsak, o zaman bu şeylere oldukça fazla güvenmeye başlamamız gerekecek.”

Çeviri: Burak Öz

Kaynak: Net sıfıra ulaşmanın anahtarı: Doğa temelli çözümler, Aruna Chandrasekhar, World Economic Forum

Fotoğraf: Canva

Henüz yorum yapılmamış

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Paylaş