Yaratýcýlýkla baþlayalým
Yaratýcýlýk, yaratýcý kiþinin benimsediði bir kurallar dizisi çerçevesinde, zaman-alan pratik ve seçme özgürlüðü gerektirir. Taným olarak, sýnýrlarýn ötesine taþmak zorunda olan düþsel düþünce pratiðidir yaratýcýlýk. Belirli bir alanda pratiðe geçen yaratýcýlýk, genelde bu sýnýrýn ötesine taþar. Yaratýcýlýk, olgular arasýnda daha önce hiç gözlenmemiþ olan yeni baðlar bulup çýkarmaktýr.
Bu söylenenler, bizi, ders müfredatýnýn, sýnýflarýn yapýsýnýn ve öðretmenlerin tavrýnýn toptan bir yenilenmeden geçtiði bir eðitim sistemine götürüyor. Yeni araþtýrma, – düþleme – deneme ve gerçekleþtirme biçimlerine sürekli yol açmak için, disiplinler arasýndaki, eðitenle eðitilen arasýndaki sýnýrlarýn ve çalýþma ortamlarýnýn fiziksel kurallarýnýn (zaman-yer-malzeme) gevþeyip çözülmesi gerekiyor.
Eðitimi ele alalým
Eðitim sistemi, tanýmý açýsýndan, kiþisel eðitime yönelik belirli bir tutumun biçimlendirdiði bir program dizisine sahip olmak zorundadýr. Bu program bir gruba hitap edecek biçimde þekillenmiþtir. Bizim eðitim sistemlerimiz, usta ile öðrencinin baþ baþa kalarak birbirlerinin çalýþmalarýný yakýndan izleyebildiði ortaçað öðretim sisteminden farklý. Biz bireysel yetenek, ilgi ve becerilerin bu kitlesel üretim çarkýnda kaybolup gittiði bir kitle eðitimi uyguluyoruz. Bu sistemde, öðretmenler daha kendileri, kendi ilgi ve yeteneklerini keþfetme þansý bulamazken, koca bir çocuk kütlesi içinden tek tek yetenekleri nasýl ortaya çýkarabilir ve her birine uygun geliþme yönünü bulmalarý için yol göstericilik edebilirler ki?
Çocuklarý düþünelim
Onlar bizim 10-20-30 yýl önceki hallerimiz. Bizim toplumumuza uyum gösterebilmeleri ve yararlý olabilmeleri için evcilleþtirilmesi ya da bazý beceriler kazandýrýlmasý gereken baþka bir tür yaratýk deðil onlar. Dünyada hiç eðitim sistemi olmasaydý, dünyayý ve kendimizi tanýmamýz gerekmeyecek miydi ki? Eðer ana-babalarýmýz bizi okula göndermeseydi, bizler yiyip içip aylak aylak dolaþacak mýydýk? Çocuklar, yuvalar ve okullardaki gruplar içersinde toplanmýþ olmasalardý, ne yapýyor olacaklardý? Oyun oynuyor olacaklardý.
Çocuklar oyun oynar ve bu çok ciddi bir iþtir. Çocuklara oynamayý kim öðretir? Çocukluðunuzu anýmsayýn bir. Oynadýðýnýz oyunlarýn sorumlusu kim? Sizden baþka kimse deðil. Yaþantýmýzda iki tür oyun var. Tek baþýna oynanan oyunlar ve toplu halde oynanan oyunlar. Her iki türün de bireysel geliþimimizde can alýcý bir önemi var. Ýnsan yalnýz oynarken kapasitesinin sýnýrlarýný keþfediyor. Düþsel gücünü, düþüncelerini eyleme geçirmekteki fiziksel yeteneðini ve sonuçta ortaya çýkan üretkenliðini kavrýyor. Konsantrasyon gücü, sürekliliði ve derinliðini algýlayarak, kendisine kurallar koyabiliyor. Becerilerini geliþtiriyor. Kendisini tanýyor. Grup oyunu oynarken, bir topluluk içinde yaþamasýný öðreniyoruz. Çocuklar, oynarken içinde yaþadýklarý ortamýn modelini yaratýrlar. Toplumsal roller üstlenir, bunalýmlar ve çatýþmalarla baþa çýkmayý öðrenir. Kendilerine özgü bir adalet duygusu oluþturur, yenilmesini ve yenilginin altýndan kalkmasýný öðrenir. Zafer, yeterlilik ve iþbirliði gibi kavramlarý algýlar. Nesnelerin doðasýný açýða çýkarýr, yeni mekânlar keþfeder.
Çocuk oynarken, asla yorulmaz, sýkýlmaz, dikkati daðýlmaz. Zaman zaman tartýþmalar, yenilgiler ya da fiziksel hasarlardan ötürü aðlasa da, her zaman tatmin duygusu hisseder. Derken, günün birinde okula gider.
Oyunlarýn baþlýca özelliði nedir?
Toplu oyunlar:
Tekli oyunlar:
Sanki bunlar bir eðitim sisteminin özellikleriymiþ gibi görünüyor, deðil mi? Aslýnda öyle. Oyunlar kendimizi eðitmenin doðal yoludur. Eðitimi bireysel yetilerimizin geliþmesi, yaþamla sosyal bakýmdan baþ etmesini öðrenmek ve çevremizi tanýmak olarak tanýmlarsak, çocuklarýn oyunlarýna bakmamýz kaçýnýlmaz olur. Eðitim sistemimizin kapýsýna kilit asalým ve çocuklarý çayýrlara salýp ne olacaðýna bakalým, demiyorum. Çocuklarýmýzýn yaþamlarý üzerindeki örgütlü pençelerimizi biraz gevþetelim, diyorum. Biz onlarýn yerindeyken nasýl hoþumuza gidiyor idiyse, þimdi de onlara kendi doðal yollarýndan kendi kendilerine öðrenmeleri için ‘yer açabiliriz’. Hem ana-babalarý, hem de öðretmenleri olarak, onlar adýna bir sürü kararlar alýyoruz, bir sürü düzenlemeler yapýyoruz. Onlar pek çok sanayi dalýnýn ekonomik hedefi durumundalar ve biz ana- babalar ve eðiticiler onlarý bu tüketim alanlarýnýn kurbanlarý olmaya zorluyoruz; bir yýðýn oyuncak, film, oyun parklarý, palyaçolar, çocuklar için düzenlenmiþ aktiviteler, gösteriler ve organizasyonlar. Yürümeye baþladýklarý günden itibaren bir aktiviteden öbürüne sürüklenerek, kendi baþlarýna kalacak boþ zaman bulamýyorlar. Bunlarý çocuklarýmýz için mi yapýyoruz, yoksa ekonomi için mi? Onlarý rahat býrakalým. Onlarý kendi hallerine býrakalým. (bir süreliðine) Kendi baþlarýna býrakalým. (bir süre düþünmeleri için) Býrakalým sýkýlsýnlar. (düþ kurmaya baþlamalarý için) Sizin önüne koyduðunuz bir þeyden deðil, kendi gözlemledikleri bir þeylerden ötürü heyecan duysunlar. (keþif yapmanýn tadýný alsýnlar) Býrakýn yorulsunlar. (ki dinlenmeye hasret kalsýnlar) Merak etsinler; onlara bizim gösterdiðimiz bir þeye deðil, kendi seçtikleri bir þeye kafa yorsunlar. Býrakýn, kendi oyunlarýný oynasýnlar; bizimkilerini deðil.
Peki, biz ne yapacaðýz?
Gözleyeceðiz. Gerçi çok da yakýndan deðil. Gerektiðinde ulaþýlabilir olsak yeter. Týkanýp kaldýklarý bir yer olursa, bizi yaný baþlarýnda bulabilmeliler. Onlara, kendi seçtikleri yollarda, ihtiyaç duyduklarý sürece rehberlik etmeliyiz. Nerede duracaðýmýzý, nerede serbest býrakacaðýmýzý, nerede müdahale edeceðimizi kestirmek zor. Onlara ne gibi malzemeler vermemiz gerekir? Ne kadarý yeterlidir, ne kadar olunca fazla gelir? Bir eðitmenle eðitilen arasýndaki denge hangi noktada tersine döner, ne zaman yararsýz, hatta zararlý hale gelir?
Yaptýðýmýz herþeyde, karþýmýzdakine þefkat göstermek yerine, kendimizi onun yerine koymayý ilke edinmemiz gerektiðine inanýyorum.
* Eylül 2002’de Belfast’da düzenlenen "Making Space" konferansýnda Ýngilizce olarak sunulan bu yazý Buðday Dergisi için Ümit Þensoy tarafýndan Türkçe’ye çevrilmiþtir.